Sevgili Balmed üyeleri merhaba!
Bu yazımda sizlere geçen hafta yaptığım Rusya seyahatimi anlatacağım.
2 gün Moskova,3 gün de St Petersburg'da dolaştım,gezdim. Rusya gerçekten
de çok güzel bir ülke, benim inanılmaz hoşuma gitti.Tüm önyargılarınızdan arının,hiç de fakir değiller,hiç de sefilleri oynamıyorlar.
Bu ülkeye gitmeden önce kafamızda hep böyle bir Rusya imajı vardı.Ancak
durum daha farklı. Aşağıda yeri geldikçe detaylarını bulabileceğiniz bu
geziyi ,rehberlerden öğrendiğim ve gözlemlediğim kadarıyla sizlere
anlatmaya ve bundan sonra Rusya'ya gidecek olanlara rehber olmaya
çalışacağım.
GENEL BİLGİ:
Rusya Federasyonu ABD yüzölçümünün yaklaşık 2 misli büyüklüğe sahip dev
Bir coğrafyaya yayılmış soğuk iklime sahip bir ülke.Para birimi Ruble.(100
Ruble=5 Yeni Türk Lirası) Hristiyanlığın Ortadoks mezhebine bağlı bir
çoğunluk yaşıyor ülkede. Tüm ülke nüfusu 150 milyon civarında. Bunun 20
milyon kadarı ise müslüman. Yani ülkedeki müslümanların sayısı hatırı
sayılır boyutta. Az sayıda Musevi ve Katolik var.Türkiye'den uçakla 3
saat süren bir yolcuğun ardından Rusya'ya geliyorsunuz.Dünyanın en güzel
kızlarının adeta sokakları podyuma çevirdiği, alabildiğine tarihi ve bir
o kadar da enteresan bir ülke Rusya.
Ortaçağ'da Rus toprakları 300 yıl boyunca Moğol istilasına maruz
kalmış.Bu sebeple dağınık halde yaşayan Slav ırkları bu istilalar karşısında
birleşmek ve Rus Devletini kurmak zorunda kalmışlar.Korkunç İvan lakaplı
kral 3 yaşında tahta çıkmış ve o dönemden itibaren Çarlık dönemi
başlamış. Çarlık Rusya'sı 1500'lerin ortalarından 1917 Bolşevik Devrimine kadar sürüyor biliyorsunuz.
Bu dönemde Rusya en parlak zamanını Rusların "Büyük Petro" bizim ise
"Deli Petro" dediğimiz çarın zamanında yaşıyor. Seyahatimiz esnasından bize rehberlik eden Rus rehberler bu konuda hep şaşkınlık yaşadılar. Çünkü Ruslar'ın "Büyük" lakabı ile andıkları bir Çar'a biz Türkler "Deli" diyip duruyorduk. Bize şunu söylediler; "evet bunu daha önce de Türk gruplardan duyduk, siz nedense Deli Petro diyorsunuz ancak adam deli falan değil aksine Rusya'yı büyüten , Avrupalılaştıran ve dünyada söz sahibi ülkelerden birisi yapan aynı zamanda şahane kent St Petersburg'u kuran dahi bir adam". Evet Ruslar Petro'ya büyük saygı duyuyorlar ve onu çok seviyorlar.Ve dünyada Büyük Petro'ya Deli Petro diyen tek millet Türkler, onun sebebi de Osmanlılardan geliyor.Osmanlılar takmış bu lakabı. Petro ile ilgili başka bilgileri St Petersburg'u anlattığım bölümde anlatacağım.
Daha sonra 1917'de Lenin önderliğindeki Bolşevik Devrimini, akabinde Çar
2.Nikola ve tüm ailesinin öldürülüşünü ,monarşinin yıkılmasını yani
Çarlık rejiminin bitmesini ve yaklaşık 70 yıl sürecek olan Komünist Rejimi
Hemen hepimiz biliyoruz.
İşte bu dönemle ilgili neredeyse rehberler hiçbir olumlu şey anlatmak
istemiyorlar. Bu 70 yılı Rus tarihi açısından yaşanmamış kabul etmek
istiyorlar. Özellikle Stalin'den nefretle sözediyorlar.Lenin'e karşı
nisbeten daha çok saygı var. Gezi boyunda Bolşeviklerin yaptıkları
zulümden,baskıdan,Stalin döneminde sürgüne gönderilen milyonlardan,2
nesli zorla dinsiz yapmalarından,tüm tarihi kiliseleri ve camileri kapatarak
din adamlarını sürgün ettiklerinden bahsedip durdular.
Geziye katılan çoğu kişi genel itibariyle Rus tarihine yabancı ve ilgisizdi.Ben en son dayanamayıp sordum; "yahu hiç mi iyi bişey olmadı bu 70 yılda?" diye.Tabi böyle bir sor gelince başladılar olumlu şeyleri de anlatmaya. Örneğin komünizm döneminde okur yazar oranı %100 iken Kapitalizme
geçildiğinden bu yana %90'lara gerilediğini,üniversite mezunlarının oranı%70-80 iken bunun çok daha aşağılara indiğini,fuhuşun,kara paranın hep
1990'lardan sonra başladığını da belirtmek zorunda kaldılar. Uzay
teknolojisinden ,uzaya ilk insansız ve insanlı mekiği gönderenlerin Ruslar olduğundan,nükleer teknolojiden vs'den dem vurmaya başladılar.
Aslına bakarsanız Komünist sistem uygulamada özellikle Stalin'in
Yanlışları olmasa pekala da şahane bir sistem olarak kendine yer bulabilirmiş
Rusya'da. Şöyle ki ; komünist dönemde herkese devlet tarafından
Dağıtılan sosyal konutlar bugün vatandaş tarafından cüzi rakamlarla satın alınmış ve herkesin iyi kötü evi var.Kimse kirada oturmuyor.Belki şaşıracaksınız ama herkesin iyi kötü bir arabası var. Örneğin St Petersburg'da nüfus 5 milyon,araba sayısı da 5 milyon.Eski püskü Moskovich'ler ,Lada'lar da
Var son model BMW ve Mercedesler de var.Rusya , Doğalgaz ve petrol zengini
Bir ülke olduğu için , tüm evlere dağıtılan Doğalgaz bedava,evet yanlış
okumadınız bedava.Yani 24 saat sıcak su ve tüm kış boyunca merkezi
ısınma var her evde.Petrol ise Türkiye'dekinin 1/3 'ü fiyatına,benzin inanılmaz ucuz. Eğitim ve sağlık hizmetleri ise hala devlet tarafından bedava
veriliyor. Şimdi soruyorum size neresi kötü bu ülkenin.Şu saydığım
kazanımlar hep Komünist dönemin artıları. Ancak devlet memurları ya da
işçi maaşları ortalama 200-300 $ düzeyinde. Biz sadece bu maaş düzeylerine
bakarak "vah garibanlar" türünden bir düşünce içine giriyoruz ki aslında
çok yanlış. Çünkü maaş 300 $ ama kira yok,ısınma masrafı yok,tüp masrafı yok,benzin masrafı yok gibi bişey,eğitim ve sağlık hizmetleri de bedava.Eee bu rakam sadece yiyecek ve içeceğe de yetiyor arkadaşlar. Bakmayın siz Rus fahişelerin Türkiye'de cirit attığına onlar parasızlıktan ziyade kısa yoldan köşe dönmeye çalışan yellozlar,durum bu kadar net.
Aynı zamanda sokakta,metroda,yolda yürürken bile çoğu insanın elinden
Kitap düşmüyor.Herkes okumaya çok meraklı,genel kültür düzeyleri çok
yüksek.Şairleri,romancıları,bestecileri ile inanılmaz övünüyorlar.Her
yerde Puşkin,Dostoyevski ,Tolstoy,Çaykovski heykelleri.Her yerde yine
aynı isimlerin müze evleri ve yine aynı isimde cafeler..
Her yerde tiyatro,opera,bale binaları.İnanılmaz kültürlü insanlar. İşte
Tüm bunlar yine Komünist rejimin artıları.
Benim anladığım Stalin denen diktatör bir çuval incirin içine etmiş.Yani
dini,eğlenceyi yasaklamanın , işlerine 10 dakka geç kaldılar diye
insanları toplama kamplarına göndermenin ne alemi var allah aşkına?Çünkü hep
anlatılan bu. Şimdi adamlar sudan çıkmış balık misali kapitalizme ayak uyduracağız diye debeleniyorlar,büyük ölçüde de başarmışlar.
1991 sonrası Glastnost ve Perestroyka,Gorbaçov,Yeltsin ve Putin
dönemleri,kapitalizme ayak uydurma çabaları.
Bu döneme ilişkin çok da anlatılacak bir durum yok. Stalin'in hiçbir
heykeli,resmi dahi yok hiçbiryerde. Onu yok sayıyorlar.
Kalan bazı heykelleri de 1991 sonrasında kaldırmışlar.Ancak Lenin'in
heykellerine dokunmamışlar.Hele St Petersburg'da bir Lenin heykeli var
ki insan kaldırmaya kıyamaz.Bu kadar mı artist bir heykel olur? Pelerini
uçuşan Lenin ,sağ elinin işaret parmağı ile halka doğru yolu gösteriyor,anca bu kadar karizma katılır bir heykele..
Ancak sonuç itibariyle ne Lenin ne Stalin ne sonrasındaki Kruşçevler,Brejnevler,Gorbaçovlar pek anılmıyor.Varsa yoksa Çar Büyük
Petro. Evet Petro aşağı Petro yukarı. Bizim Atatürk'e olan saygı ve sevgimiz
onlarda Petro'da tezahür etmiş.
Sadece onunla övünüyor,sadece ondan sözediyorlar.Rusya'yı Rusya yapan,kültür,sanat,askeri başarı hemen herşey Petro ile bir şekilde ilişkilendiriliyor.
MOSKOVA:
Moskova oldukça soğuk ,karasal iklime sahip ,Rusya'nın tam orta yerinde
sevimsiz bir kent. İlk başta bakıldığında Ankara'ya benziyor.70 yıl
boyunca komünist rejime başkentlik yapmış olan kentte o dönemden kalan bir dolu sevimsiz bina var.Bir çoğu Stalin zamanında yapılmış askeri kışla
görünümlü,iç karartıcı binalar sarmış kenti.Hemen her köşe başında bir
şairin,bir sanatçının ,bir astronotun ya da Marx'ın -Engels'in
heykelleri var.Yaklaşık 15 milyon insanın yaşadığı çok büyük ve karışık bir
metropol Moskova.
1.ci gün ,önce yarım günlük bir şehir turu yaptık ve ardından en ünlü
Türk şairi Nazım Hikmet'in mezarını ziyaret ettik. "Uyarına gelirse
Tepemde bir de Çınar olursa mezar taşı falan da istemem" diyen bu büyük şairin
dünyanın bir ucundaki mezarını karmaşık duygular içinde gezdim.Senelerdir
bir dolu sığ ve zeka özürlü politikacı tarafından "ülkeye geri gelsin mi
gelmesin mi ?"diye üzerinde tartışılıp duran mezar işte tam karşımdaydı.Son
derece özenli simsiyah bir anıtsal taş üzerine Nazım'ın silüetini ve
"Nazım" yazısını kazımışlar.Çiçekler içinde yatıyordu usta.2001 yılında
ölen son karısı Vera da mezarın başucunda aynı yerde yatıyor. Hemen
kafamı kaldırıp tepesinde acaba bir çınar var mı diye baktım.Ama Rusya'da
olduğumuzu unuttum tabi.Belki de Çınar yetişmiyordu bu soğuk ülkede.Tepesinde çam ağaçları var arkadaşlar.Bence Nazım'ın mezarı orada öylece kalsın.O kadar özenli ve güzel bir mezarlık ki.Orada yatan hemen herkes Rus tarihinde ünlü ya da önemli birisi.Türkiye'ye gelirse 3 günde işin suyu çıkar. Hayranları mezarın üzerinde marşlar söyler,sloganlar atar,düşmanları da yakıp yıkar. En iyisi mi orada öylece kalsın,benim kanaatim budur.
2.ci gün Kızıl Meydanı,Kremlin Sarayını,St Basili Kilisesini ,meşhur
Moskova Metrosunu ,hediyelik eşya satanların ve sokak müzisyenleri ile
ressamların yeraldığı Arbat caddesini ve Lenin'in mozolesini gezdim.Bu
gezideki en etkilendiğim yer Lenin'in mozolesiydi. .Pek çok kişi ya
ilgisiz ya da bilgisiz olduğundan Lenin'in mumyasından bihaberdi.Bihaber olmayan da mumyayı balmumu sanıyordu. Oysa mumya gerçek.Yani Lenin'in bizzat
kendisi öldüğü 1924 yılında kimyasal bir takım tekniklerle aynı Mısır
Firavunları gibi mumyalanmıştı.Ancak firavunlar gibi bandajlanıp tabuta konmamış camdan bir fanus içine konmuştu.Yani senelerdir ziyaret edilen bu mozolede Lenin'in fraklar içinde yatan ölü vücudunu görüyorsunuz.
Hayatımda ilk kez mumyalanmış bir insan gördüğüme mi şaşırayım,bu insanın
82 yıldır orda öylece öldüğü günkü haliyle yattığına mı yoksa bu
mumyanın bir dönem tüm dünyayı 2 kutuba ayıran bir siyasi ideolojinin en önemli temsilcisi ,yani komünizmin babası Lenin'e ait olduğuna mı? Ben bu
etkileyici ziyareti yaparken benimle birlikte tura katılan 80 kişiden ancak
5-6 tanesi yanımdaydı,geri kalanlar mozolenin hemen karşısındaki lüks ve
devasa alışveriş merkezinde oturup kahve içmeyi tercih ettiler.Yani
Moskova'ya kadar gelip Lenin'i görmek yerine kahve içmek...
Neyse ben konuya geri döneyim. Uzun ve meşekkatli bir alanı katettikten
sonra mozolenin bulunduğu yapının önüne geliyorsunuz.Bu noktada 1-2 kez
asker kontrolü var. Fotoğraf makinası,cep telefonu ve kamera yasak.Bu
sebeple öncelikle üzerinizdeki bu eşyaları bir arkadaşınıza emanet
etmeniz gerekli. Daha sonra sessizlik uyarıları eşliğinde içeri
giriyorsunuz.Askerler sürekli işaret parmaklarını dudaklarına götürerek
hastane hemşireleri gibi "sus" yapıyorlar. İçeri adımınızı atar atmaz
zifiri bir karanlık sizi karşılıyor.Tıpkı sinemaya film başladıktan
sonra girdiğinizde gözünüzün hiçbirşey görmediği duruma düşüyorsunuz.
El yordamı ile yerini bulmaya çalışan sinema izleyicisi gibi duvarlara
falan tutunmaya çalışıyorsunuz.Tam o sırada bir başka askerin yüzü hayal
meyal görünüyor. O da eliyle bir başka yönü size gösteriyor. Yaklaşık
2-3 asker sizi sırayla yönlendiriyorlar.Hiç bir konuşma yok içerde,çıt bile
çıkmıyor. Daha sonra birden bire karşınıza Lenin çıkıyor. Cam bir kare
fanusun içinde ışıl ışıl bir şekilde yatıyor. Çok dikkatli bakmaya
çalıştım.Bu kadar başarılı bir mumya olamaz.Sanki uyuyor ve nefes alıyor
sanıyorsunuz.İlginç olanı her taraf zifiri karanlık iken sanki adamın
içine ışık sokulmuş gibi sadece mumyanın ışık saçması.Işığın ya da spotun
nereden yansıtıldığını anlamaya çalıştığım için meraklı meraklı eğilip kare cam fanusun tepesine bakmaya çalıştım.Bu esnada yanıma bir asker koşturup
kolumdan sert biçimde tutup çekti.Şaşkınlıktan "ne var?,ne oluyor" diye
söylenecek oldum bu sefer bir diğer asker "şşşşşştttttttt" diye ikaz
etti.Meğer mumyanın etrafında hiç durmadan 1 tur atıp dışarı çıkmak
gerekiyormuş yanında durup incelemek yasakmış.Tam tur bitip dışarı
çıkacaktım ki bir diğer asker gelip cebimde olan elimi tutup sinirli
biçimde cebimden çıkarttı.Yani anlayacağınız orada yapılmaması gereken
ne kadar hareket varsa 1 dakka içinde yaptım:)) Sessiz biçimde,duraklamadan, ellerinizi cebinize sokmadan transit biçimde tur atıp çıkmanız gerekiyor
haberiniz olsun.
Kremlin Sarayının iç bahçesinde yaklaşık 10 tane tarihi kilise yapısı
var.Bunlardan bazılarını gezdik.Kremlin kelime itibariyle "Kale" anlamına
geliyor.Dolayısıyla Rusya'da pek çok Kremlin bulunuyor.Biz en ünlüsünü yani
Moskova Kremlin'ini gezdik.
Bahçe içinde devasa top ve yine devasa çan görülecek eserlerden bazıları.
Kızıl Meydan'daki Saat Kulesi ve özgün mimarisiyle St Basili kilisesi
Hemen herkesin önünde fotoğraf çektirdiği yerler. St Basili kilisesini yapan
mimarı devrin kralı yanına çağırtmış ve bu kiliseden daha görkemlisini
yapıp yapamayacağını sormuş.Mimar daha iyisini de yapabileceğini
söylemiş,kral da St Basili'den daha görkemlisi yapılamasın diye mimarın
gözlerini kör ettirmiş.Anlatılan hikaye bu, ne derece doğru bilemem ama ilginç olduğu kesin.Ardından dünyanın en derin ve en geniş ağa sahip metrolarından Moskova Metrosunu gezdik.Metro istasyonundan nerdeyse 100 metre derine yürüyen merdiven ile iniyorsunuz.Yerin altına inip metroyu beklerken heryerde yüzlerce heykel görüyorsunuz.Bu heykeller Sovyet Devrimini simgeleyen işçi ve halk
figürlerinden oluşuyor. Metrodan çok bir Tiyatro ya da Opera binasının
içinde gibi hissediyorsunuz kendinizi.
2 durak sonra metrodan indik ve Arbat caddesinde 2 saat serbest
dolaştık.Bu gezi esnasından hediyelik eşyalar satın aldık. Her yerde çeşit çeşit Matruşkalar (Tahtadan oyulan ve birbirinin içinden çıkan geleneksel Rus
kız bebekler), çeşit çeşit Komünist dönem kalpakları satılıyor. Hava o gün o kadar soğuktu ki kendime hemen bir kalpak satın aldım.
Kulakları bile çok iyi koruyan ,tüm kafanızı sıcacık tutan bir tür şapka
Bu kalpak.Ama turistik amaçla önünde bulunan orak -çekiç amblemi hemen tüm Rusların size gülerek bakmasına sebep oluyor.
Anladığım kadarıyla Türkiye'ye gelip turistik amaçla satılan fesleri
kafalarına takıp sokaklarda dolaşan garip turistlere benzedi halimiz.
Yani o kalpakları sokakta kafasına takan herhangi bir Rus kalmamış artık:))
Türkiye'deki tüm tanıdıklarımıza matruşkalar satın aldık.Geleneksel Türk
pazarlığını orda da sergiledik ,adamları canından bezdirdik.Çok sayıda
satın aldığımız için ciddi indirimler yaptılar ancak tüm caddedeki
hediyelik eşya tezgahlarında Matruşka kalmadı dersem yeridir.80 kişinin
herbiri 10-15 matruşka alınca bir anda caddedeki Matruşka stokları
eridi.Dünyanın hiç bir milleti biz Türkler kadar çok hatıra eşya satın
almıyor.Diğer milletlerin turistleri en fazla kendi evlerine 1-2 küçük
hatıra eşya satın alırken biz tüm hediyelik eşya tezgahlarını 1 saat içinde
boşaltmayı beceriyoruz."Bu anneme,bu kayınvalideme,bu babama,bu kardeşime,bu arkadaşıma,bu komşuma,bu yengeme,bu dayıma,bu kuzene" derken bir anda elleriniz hediyelik eşya torbaları ile dolup taşıyor.