Şifre: Şifremi Unuttum
     
Üyelik
  Web Üyeliği
  Kullanım Kuralları
Balmed Hakkında
  Tüzük
  Bize Ulaşın
  Yönetim Kurulu
  Dernek Üyeliği
Kariyer
 
  Kariyer Alanı
Alışveriş
  Mağaza
İlan Panosu
  Emlak
  Vasıta
  Eşya
  Özel Ders
  Diğer



ANILAR
YENİ ASIR 4 HAZİRAN 1982 CUMA
BİNBAŞI'DAN HABER VAR
"NEWYORK - GELİBOLU KÜREKLE"
CUMHUR AYDIN'79
"KAYBOLUYORSUN"

"İYİ Kİ DOĞDUN BALDALIŞ"
Tam tamına 10 koca yıl, daha nicel 10 yıllara sağlık mutluluk ve beraberce...
10.YILIMIZ KUTLU OLSUN
 
24 kasım 2002'de bir Ayvalık dalışıyla ( Tuğrul hocamız, Erman pektok, Mete Bektur, Pınar Demirsoy, Elif Özkılıç, Barış Genç, Cenap Adaş ve ben ) kurduk BALDALIŞ'ı. sonrasında başta ilk başkanımız Erman Pektok ve kurs hocamız Tuğrul Sürücünün katkılarıyla grubumuz büyüdü ve 100'ün üzerinde aktif dalıcılı üyeye ulaştı.
 
sonrasında Umut Bursa ve Özgecan Uğural Bursa başkanlık yaptılar grubumuza. Mares Brothers Umut ve Gökçe, Pınar, Barış, Nuri, Özgecan dalışlarda Tuğrul hocamıza yardımcı oldular. Erman, Mete, Barış, Çiğdem ve ben kurslarda hocamıza destek verdik.
 
bugünlere gelirken BALDALIŞ'IN oluşmasında bu gruba üye herkesin katkısı oldu, sizler olmasaydınız, sizin sevginiz, enerjiniz ve dostluklarınız olmasaydı, dalış tutkunuz olmasaydı bu grup oluşmazdı. gerçekten büyük bir aile olduk. sadece dalışları değil hayatı ve dostlukları paylaştık.
 
hepinize teşekkür ediyorum.
 
25 kasım 2012 karaburun 10.yıl dalışımızda Tuğrul hoca, Öncel abi, Mete, Murat Tütüncü ve ben harika bir dalış yaparak kutladık. İrenmete dalış noktasında 50-60 kadar ayka sürüsüyle birliklte yaklaşık 15 dk birlikte yüzdük. müren, böcekler ve orfozlar da bu dalışın diğer tanıkları idi. dalışımıza karada bize Pınar, Gülen tütüncü ve aslı eşlik etti.
 
Balıklıova yemeğimize Ebru-Tolga, Ahsen, Murat-Gülen Tütüncü, Tuncel abimiz, Aslı ve ben,Pınar, Umut-Özgecan, Soner-Fatoş, Öncel-Aytül, mete, Tuğrul Hoca, Nuri geldiler. toplam 18 kişi olduk. fatoş ve özgecan'ın doğumgünlerini kutladık.
 
Gülen bize çok hoş sürpriz yapıp Baldalış baskılı ahtapot şekilli kurabiyeler yapmış.
 
nice 10.yıllarımızı yine birlikte kutlamak dileğiyle.....
 
Nedim EKMEKCILER
Bu yıl "Maviş" siz ilk doğumgünü, ışıklar içinde yat güzel insan, ruhun şad olsun... 
 
İşte sevgili Cenap adaş´80 o günlerde ki "balcok" yazısı....
Hey gidi günler hey baldaldık, açıldık

Mon Nov 25, 2002 4:40 pm

Gün doğmuştu, ama deniz hala bembeyazdı yola çıktığımızda... Ne sağanak
yağmur bozabilirdi keyifleri, ne de başka bişey..

Gökkuşağının eşlik ettiği bir yolculuk sonrasında Ayvalık’a varış, Nedim´82, Mete ´90, Erman ´92, Barış ´93, Pınar ´94, Elif ´94, Tuğrul the divemaster, Ümit the diver, Emin ve Mehmet the dünya tatlısı Captain brothers, Jacques ´80 ve İhsan the Genie ´92´den oluşan ekibin buluşması, sarmaşması, tekneye yerleşme ve Ayvalık sahilinden çözülüp gitmeleri, düşünceler gibi başıboş...

Sonrası?
Sonrası, maviliklerde sefer etme, seyir halindeyken teknenin kıçından denize bıraktığımız koca sırtı yı görmeyen Ayvalıklı balıkların tümünün kör olduklarına kanaat getirişimiz, bulutların ortalıktan kaybolması ve güneşin bizler için yüzünü göstermesi, bir adacığın kuytu koyuna demirleme, teknenin kıçındaki dalış platformundan, karşıya bakılarak denize doğru atılan bir büyük adım... Benim kişisel tarihime de geçen, insanlık için çok küçük, ama benim için çok büyük bir adim.. O adım sonrasında yepyeni bir dünyayla tanışma... Dünyanın bütün çirkinliklerinin suyun dışında kaldığını
düşünmenin ve bu yeni dünyayı keşfetmeye çalışmanın tarifsiz heyecanı ve karmakarışık duygular... Uzaktaki dosta gönderilen "purge"ler, zaman boyutunun durması ve yok olması, gözünüzün önünde alabildiğine uzanan manzaranın milyonlarca yıldır aynen var olduğu, ama sizin bunlara yeni tanık oluyor olmanızın getirdiği tarifsiz heyecan, hayranlık ve gecikmişlik hissi, boyutsuzluk, denizyıldızları, irili ufaklı balıklara ellerinizle denizkestanesi beslemenin iç huzuru, tanık olduklarınıza büyük bir hayranlık
ve saygı dolu gözlerle ve yürekle bakma hali, o dünyada evsahibi değil, konuk olduğunuzu iyi bilmekten kaynaklanan balıkları rahatsız etmekten bile çekinme duygusu, Jacques Mayol´un neden yunus olmak isteğini daha iyi kavrayabilme hali, her şeyi belleğinize kazıma ve hiç unutmama gayreti, sırtınızdaki onlarca kiloluk ağırlığa karşın içinizdeki sonsuz hafiflik ve tüpünüzdeki havanın tükendiği noktada tekneye dönmek zorunda olmanın burukluğu...
Tekneye ulaştığınız anda, henüz kurulanmadan ve üşüyorken size uzatılan çorbanın ve o çorbayı size uzatan dost elinin sıcaklığı, dakikalarca konuşamamış olmanın getirdiği açlıkla tanık olduğunuz her kareyi ve olayı dostlara anlatma gereksinimi...

Akşamına Cunda´da Saki Kaptan’ın sıcacık ve daracık Papalina meyhanesinde tokuşturulan rakı kadehleri esliğinde, Edirne´den Kars´a, insana dair sıcacık sohbetler.. Zeytinyağına bandırılan kızarmış ekmekler, kıpkırmızı barbunların ve lüferlerin dayanılmaz cazibesi... Üçüncü-beşinci kadehlerden sonra "rinnirinna rinnirinna rinanay rinanay rina rina nay" diyerek yanılan Feraye ve "kafayı çekmiş, laf anlamaz Ormancı´nın köyümüze bıraktığı yoktan
bir acı" esliğinde havaya kalkan eller, yere vurulan dizler...
Meyhane çıkışında, aldığımız istihbarata Gore "birayı masanıza getirdiğinde hesabı hemen istiyor" olduğu için gıcık olunan Cunda’nın "Dinazor Barı”na "vay utanmazlar vay!!" nidalarıyla ve "hesap sorma amacıyla" toplu halde intikal etme, içeri girdiğimiz anda bize dikilen gözler ve değişen ortam, o ana dek taburelerinde oturup canlı müziği ve solist kırmızı şapkalı kızı uslu uslu dinleyen insanların, rakıyla gevşemiş 10 tane dimağın Dinazor´un alt ve üst katlarını terennüm ederek dans edip durmalarına karşı kayıtsız
kalamamaları ve onlardan aldıkları cesaretle dans etmeye başlamaları, her masadan insanların "kim bunlar yaw?" diye soran gözlerle, dans edip duran, barın altını üstüne getiren ve gülmekten yerlere yatan dalgıçları ve bu dalgıçların Capoeria dansından esinlenerek geliştirdikleri "Karate Kid dansı" yapışlarını izlemeleri, bar işletmecilerinin hesabi biraları getirir getirmez değil, biz isteyince getirerek hışmımızdan kurtulmaları, sabaha doğru otele dönüş yolculuğunda buğulanan camlar ve buğulu dimağlar nedeniyle
önümüzü görmekte zorlanmamız...

Ertesi sabah "nerde kalmıştık?" diyerek yine Ayvalık sahilinden çözülüp gitme, Ayvalık körfezinde sağlam gözlü balık olmadığından %100 emin olma, büyük maviliklere atılan yeni büyük adımlar, akvaryumda yapılan yeni dalışlar, her bir noktası farklı olan ve izlemekle tükenmeyecek tarifsiz güzellikler, ama inadına tükenen tüpler, hala sıcak olan çorba ve dost elleri... Dürbünle balıkçı teknelerini, ağlarını çekmekte olan balıkçıları, ağları silkeledikçe ellerine pul pul gelen denizi ve üzerlerinde uçuşup duran martıları izleme... Akşamüzeri baştankara olunan boz adanın kuytusunda, teknenin güvertesinde güneş ışınlarının sıcaklığını içimize
çekerek, adadaki martıların şarkıları dışında hiç bir sesin duyulmadığı
dinginlikte yapılan şekerlemeler ve yarı uyur yarı uyanık olma hali,
"yaşamak güzel şey be kardeşim" hissi, yavaş yavaş alçalan güneşin Midilli üzerinden batışının saniye saniye izlenerek belleklere kazınması...

Otele dönüş, ayrılık saatinin yaklaşmış olmasının hafif burukluğu ve "her güzel şey çabuk biter" duygusu, Cunda´da Taşkahve´ye gidip Kasım ayının son günlerinde ve gece vakti dışarıda oturabilmenin dayanılmaz keyfi, Ayvalık tostlarının tadına bakış, sıcacık çay eşliğinde sıcacık sohbete devam ediş, o sırada oradan geçmekte olan ve bir önceki gece bizden aldığı cesaretle Dinazor Bar´da dans etmeye başlayan bilmem kim abinin bizi görünce başını eğerek ve gülümseyerek bizleri selamlaması ve kaçınılmaz sonun gelişi...
İstanbul ekibinden sarmaş dolaş ayrılık, sonrasında arabalara binip İzmir’e ulaşma...

Bunlar nasıl anlatılır ki? Hem anlatmaya kalksam, gelemeyenlerin içi gider, en iyisi anlatmayayım ben..
Herşey bir film gibiydi... Ve biz o filmi izlemekle kalmadık, içindeydik... büyük Türk düşünürü Nil Karaibrahimgil´in dediği gibi:
"İyi ki yapmışım..."

Jacques ´80, the purger

THIS IS A FILM
Emir Kusturica / Goran Bregovic

This is a film about a man and a fish.
This is a film about a dramatic relationship between man and fish.
The man stands between life and death.
The man thinks.
The horse thinks.
The sheep thinks.
The cow thinks.
The dog thinks.
The fish doesn´t think.
The fish is mute...expressionless.
The fish doesn´t think...because the fish knows...everything...
The fish knows...
Everything...

 

 

 

 

 

<<< geri
 
eNroll® CM
BALMED, İzmir Koleji ve Bornova Anadolu Lisesi Mezunlar Derneği 2018