İNSAN KIYIYI GÖZDEN KAYBETMEYE CESARET ETMEDİKÇE YENİ OKYANUSLAR KEŞFEDEMEZ...
Andre GIDE
Foça/Dikili/Foça 2.gün
21.Nisan.2008 Pazartesi
_______________________
7.22 am :
Gece Komodorumla hüplettigimiz 70 cc.lik Yeni Rakı’nın verdiği mahmurluktan dolayı,uyku tulumum ile serildiğim sert güverte zemini, kuştüyü yatak konforundaydı. Ayrıca,böyle bir zemin belkemiğim icin bir nevi terapi yerine geçmişti.Ortalık ısınmaya,martılar günlük nevaleleri icin koşuşturmaya başlamıştı.
Gözümü açtığımda,öylece ne,bir süre sırt ustu yatarak,gökyüzünü seyrettim.Gece yatmadan önce de aynı şeyi yapmıştım.Gecenin lacivert sonsuzluğu içinde gözlemlediğim binlerce yıldızın yine aynı yerde olduklarını düşündüm.Ancak bu kez fon değişmiş,masmavi gökyüzü güneş ışınları ile yıkanmıştı.


Yerimden doğrulup küpeşteden aşağı sarktığımda, suyun yüzündeki aksimi gördüm.Çenemin altından tutup,yanaklarımın sağına ve soluna bakmak için kafamı cevirdim.Tıraş olsam iyi olacak,dedim.
Uyku tulumumun icinden sıyrıldım,özenle rulo yaptım ve kılıfına yerleştirdim.
Kamara merdiveninin ilk basamağında,sevgili Kaptanımız Hüseyin’in,müthiş kahvaltı sofrası ile karsılaştım.
" Günaydın abi....nasıl iyi uyudun mu? Kaç yumurta ve nasıl? " sorusuna,içerideki kamarasından,Komodorumuzun sesi de katildi...´Herkese Günaydın..İyi günler...İyi seyirler arkadaşlar..Benim yumurtalar 4 dk.lık rafadan olsun lütfen´´ şeklindeki ünlemesine,Kaptan Hüseyin ve ben,gayri ihtiyari ´ Sağoool Komutanım...pardon Komodorum...´ diye
cevapladık.Yatak düzeni ve eşyalar çantalara yerleştirildi.Ortalık neta yapıldı.
8.03 am :
Kahvaltıda envai peynir,rafadan yumurta,yöreye ait seçkin zeytin çeşitleri,ev reçelleri,organik domates ve salatalık ile taş fırın ekmeği,bardak bardak demlenmiş tavşankanı çay eşliğinde hızla tüketiliyordu.Akşam yemeğinde olduğu üzere,sabah kahvaltımızın ana konusunu da, doğal olarak ´Deniz ve Yelken ´oluşturuyor, İK bugünkü adı ile BAL günlerimizdeki anılarımız,konuşmalarımıza renk katıyordu.Hüseyin Kaptan IK de Hz.Sınıfında iken,ben ve Komodorumuz son sınıf öğrencisi idik.Kendisi o yıl bizden hiç dayak yememiş olduğu için,bizi te o yıllardan bu yana çok sevdiğini ifade etti.
Biz de Yelken Hocamız ve Kaptanımıza,notumuzla oynamaması icin,küçüklerimizi her zaman sevdiğimizi ve katiyen bir fiske dahi vurmanın caiz olmadığını,bu bakımdan da müsterih olduğumuzu belirttik.
Kahvaltımızın,genellikle Pazar günü yapılan büyük aile kahvaltısının süresini epeyi aşmış olduğunun farkına vardık.
Geri dönüş için oldukça uzun bir yolumuz vardı ve dışarıda yaprak kımıldamıyordu.
10.14 am :
Bademli Koyu oldukça sessizdi.Kıyıda,kahvehane önündeki rıhtımda,çeşitli büyüklüklerde balıkçı teknesi bağlıydı.
Sabah,güneşin doğmasına yakın bir saatte,birkaç balıkçı teknesinin motor gürültüsü ile gözlerimi aralamış,sonra tekrar derin bir uykuya dalmıştım.Hüseyin Taylan Kaptanın talimatları doğrultusunda,Bademli/Foça Etabı icin seyir hazırlıklarına başladık.Başa geçip,ırgatı çalıştırdım.Demiri vira edip,kovayla denizden su çektim,dip çamurunu yıkadım.
Komodor Few dümende manevraya geçti.Motora yol verdi.Liman ağzına yönlendi.Demiri baştaki yerine aldığımda, kanatların biri üzerinde kalıp,döktüğüm kova suyu ile tamamen temizlenmeyen gri dip çamurunu,parmağımla sıyırmayı denemiştim.Duman rengindeki pürüzsüz çamur,yağlı bir krem kıvamındaydı.İçimden,belki de yüzyıllardır,çevredeki yoğun zeytinliklerin aluvyal birikimlerinin,bu kapalı koya birikiminden oluşmuş faydalı bir bileşimdir bu diye düşünmüştüm.
Liman çıkışında,bu bileşim üzerine oturduk.Hüseyin Kaptan dümene geçti. Ne de olsa HAZ ´in huyunu,suyunu bilen oydu.HAZ kız birkaç nazlanmadan sonra,biraz kımıldadı.birkaç manevra ve oturma harekatından sonra,çıkış yolunu keşfederek,cennet köşelerinden biri Bademli Koyundan ayrıldık.

Dönüş yolumuz üzerindeki adalarda yer alan Konaklama
tesislerine daha yakın bakma fırsatımız oldu.Bir kez daha gelsem,tesis yerine,yine HAZ da olmak isterdim diye düşündüm.
11.47 am :
Açık denize ulaşmamıza rağmen,maalesef rüzgar yelkenlerimizi dolduracak kadar güçlü değildi. YANMAR tıkır tıkır,çalışıyor. Otomatik Kaptan Pilotla S yönünde Foça rotasında,3.5 knot/h hızla ilerliyorduk.
Kıçta sancak ve iskele korkulukları üzerindeki koltuklarda,oturmuş can kulağı ile Hocamız Hüseyin Kaptanın dersini dinliyorduk.Tekne ve yelken sporuna en uygun ortamdaydık.Theory & Practice + Audio & Visual . Galiba bu deneyimi ifade eden en iyi dört kelime ve formül bu. Bildiklerimize yenilerini kattık. Bilmediklerimizi öğrendik.Ah bir de rüzgar olsaydı. Haydar Haydar diye söylenmemiz de para etmedi.O gün plaj sakinleri ve günübirlikçi motorlar için iyi bir gündü.
Neyse Foça /Bademli arası.ilk gün, yelkenle seyrederek bu zevki tatmıştık.Aliağa açıklarında sancak tarafında,rafineriye ham petrol taşıyan devasa bir tanker hızla yaklaşmaktaydı.Sancağa dümen kırarak,tankere yol verdik.
Tankerin pruvada,denizi yararak kaldırdığı suyu görünce,denizdeki ölçek ve boyutların ne olduğunu daha iyi anladım.Sabahtan bu yana seyrimiz sırasındaki en sert hava,tankerin geçip gitmesi ile oluştu.dümen suyunun dalgalarını baştan alıp,birkaç bugi bugi hareketinden sonra yeniden asfalta çıktık.
12.38 pm :
Hocamız Hüseyin Kaptan,derse ara vererek,bizlere nefis ekmek arası,ton balıklı sandviçler hazırladı.Soğuk bira eşliğinde,mavinin mavisi,Ege Mavisi üzerinde süzülürken,biramızı yudumlayıp,sandviçlerimizi taam etmeye koyulduk.
Dersimizin ilerleyen chapterlerine devam ettik.


Sancak yönünde, Midilli Adası açıklarından,kopup gelen,eminim ki dişlerinin kovuğunu bile doldurmayacak olduğunu
bildikleri halde,komşuda pişer,bize de düşer diye düşünen denizin ve de belki de hayvanlar aleminin en akilli,en dost canlıları HAZ ´in etrafını sardı.Yunus arkadaşları bu kadar kalabalık halde,bu kadar yakından ve bu kadar neşeli ilk kez görüyordum.Kah teknenin pruvasında.kah sancak ya da iskele yönünde,yarışa girişiyorlar,HAZ ´a nal toplatıyorlardı.Pruvadan eğilip fotoğraflarını çektiğimde,bir araya gelip,sanki grubu çek diyorlar gibime geldi
Yunusların daha küçük olduklarını biliyordum.Bu neşeli,dost grubu görünce hayrete düştüm.İki buçuk,üç metre boyunda olduklarını tahmin ettim.Daha önce en yakından gördüğüm yunus,Çeşme Altın Yunus Oteli önünde yer alan,oteli sembolize eden yunus heykeli idi. Fazla masarif olmasın diye,rahmetli Durmuş Yasar bu heykelin boyutlarının minimumda tutulmasını istemiş olabilir diye düşündüm.
Bir sure ton balıklı sandviçlerimizden nemalanmayacaklarını anlayan yunus arkadaşlarımız,´Buradan hayır yok, biz kendi dalgamıza bakalım.. ´ deyip mavi derinliklere daldılar ve gözden kayboldular.Herhalde onları doyurma imkanımız olsaydı,en az 100 Kg balık gerekecekti.Bütün bunları gözümle görüp,şahit olunca ve kısa bir sure önce
okuduğum bir kitapta belirtildiği gibi,denizlerde balık popülasyonunun doğal olarak tükenmesi söz konusu değildi.
Taa ki,gözü dönmüş,dinamitçilerin,dibi bucağı kazıyan trolcülerin,hiçbir arıtma yapılmadan denize boca edilen derelerin,ırmakların,nehirlerin önüne geçilene kadar.Denizin iyi davranıldığında,tüm canlıların rızkını veren bir kaynak olduğunu gördük,yaşadık,anladık.
4.27 pm :
Foça görüldü...Geride,iskele kıç omuzluktan hızla bir römorkör yaklaşıyordu. İstanbul’dan havaleli,büyük bir trafo yükü getirdiğini tahmin ettim.Bizi geçerken ´Foça burası mıdır daaa? ´diye sordular.Bunu Karadenizli dostların esprili yaklaşımı olarak kabul etmek lazım diye düşündük.Ne de olsa Piri Reis´in,Barbaros´un,Turgut Reis´in torunlarıydık. Herhalde,harita neyin gerekmez diye yola çıkmışlardı.
Foça´ nin ne kadar korunaklı bir liman olduğu,denizden yaklaşırken iyice belli oluyordu.İzmir Körfezi’nin hemen çıkışında yer alması konumuna ayrı bir önem katmaktaydı.Sivil ve askeri deniz ussu olarak Foça Ege Denizi´nin en önemli limanını teşkil edecek.Kentin beton yığını haline gelmemesi için bugün kadar gösterilen özenin süregelmesi için her şeyi yapmalı diye fikir birliğine vardık.HAZ ´i hasarsız olarak ve itina ile rıhtımdaki yerine tekrar bağladık.
Bir yelken yolculuğumuz daha sona ermişti.En kısa süre içinde buluşarak tekrar yelkenlerimizi rüzgarla doldurmak üzere vedalaşıp İzmir’e hareket ettik.
Ergin NURAL ´65
28.Nisan.2008 İzmir