Her organizasyonun başında beni bir endişe alır: Acaba kaç kişi katılır? Acaba etkinlik pahalı mı? Acaba botla nehirde gezmek mezunların kaynaşması için doğru etkinlik mi? Uzayıp giden sorular ve endişeler listesi oluşur kafamda.
Bu belirsizlikler içinde duyuruyu gönderdim.
İlk gün Hakan Adıgüzel ’99’un etkinliği çok beğendiği ve mutlaka katılacağı yanıtıyla endişelerim azalmaya başladı. Sonra başkaları geldi. Sonuçta daha önceden rafting yapmamış ama istekli ve genç bir ekibin kurulması çok zaman almadı. Hararetli ve heyecanlı hazırlık mesajlaşmaları arasında 15 Nisan tarihi geldi.
Sabah saat 07.20’de Taksim AKM’nin önünde buluşuyoruz, tüm simalar tanıdık değil ama benim açımdan etkinliğin en keyifli yönlerinden birisi de yeni BAL mezunlarıyla tanışmak zaten. Herkesin buluşma saatine sadık kalmasıyla tam zamanında yola çıkıyoruz. İstikamet: Düzce- Dokuzdeğirmen Köyü, içinden Melen Çayı’nın geçtiği, yeşillikler ve fındık ağaçlarıyla çevrili küçük bir Karadeniz köyü.
Sapanca’da kahvaltı molası verdikten bir saat sonra ulaşıyoruz köye. Önce herkese neopren balıkadam giysileri dağıtılıyor; kask, can yeleği ve yağmurluklar kuşanılıyor. Ardından güvenlik bilgilendirmesi. Esprili rehberimiz Halil, katılımcılara güvenlikle ilgili bilinmesi gerekenleri anlatıyor. Anlatıyor da biz kahkahalarla gülmekten dinleyebiliyor muyuz o tartışılır.
Son olarak da 7 kişilik bot ekipleri oluşturuluyor ve karada duran botlarda sanki deredeymiş gibi rehberin verdiği komutlar çalışılıyor. İşte şimdi hazırız!

Kuramsal bilgilerimizi uygulamaya dökeceğimiz zaman gelip çattı. Botları, omuzda 100 metre kadar uzaktaki dereye taşıyoruz ama biraz adaletsiz bir durum var, ben ve rehberimiz Ortaç uzun boylarımızla bütün ağırlığı sırtlarken botun kızları bota ancak parmaklarının uçlarıyla değebiliyorlar.
Ve işte Melen Çayı. Suya sakin bir noktadan giriş yapacağız ama herkesi heyecan basmış durumda. Her botta 1 rehber ve 7 macerasever var. Ama bu 7 maceraseverin hepsi, botu suya indirirken ayakları ıslanmasın diye çaba harcamakla meşguller o anda. Kimsenin sesi çıkmıyor.
Dereye indiğimiz yerde su sakin akıyor. İlk küreklerimizi çekerken, rehberimiz Ortaç’ın rafting ve dere hakkında anlattıklarını, bu sporun önyargılardan nasıl kötü etkilendiğini dinliyoruz.
Bir süre sakin sakin kürek çektikten sonra sular önümüzde beyaza bürünmeye başlıyor. İşte ilk çavlanımıza yaklaşıyoruz. Parkur çok iyi seçilmiş, ilk çavlan en kolayı, biraz hopluyor, komutla küreklere asılıyor ve heyecan içinde çavlanı geçiyoruz. Geçişten sonra rehberimiz Ortaç herkesin suspus olmasıyla eğlenerek diğer botların çavlanı geçişini görebilmemiz için botu bir süre tersine döndürüyor. Botumuz geri geri sürüklenirken renkli kaskıyla en önde oturan Onur Mersin ’94’ün çavlanı geçişini seyrediyoruz. Herkesin heyecanı yüzünden okunuyor.
Beyaz suların arkada kalmasıyla, Melen Çayı’nın içinden aktığı vadiyi seyre dalıyoruz. Her yan yemyeşil, fındık ağaçları derenin düzeyine kadar iniyor.
Ama sakin dakikalar çabuk geçiyor: Önümüzde derenin sakin sularının uçuştuğunu, öndeki botların beyaz suların içinde hoplayıp zıpladığını görüyoruz.

Ve “ileri” komutuyla bizde dalgaların içine dalıyoruz. En önde kürek çeken ben ve Meltem her dalgada bir yandan botta kalmaya çalışırken bir yandan da su yutmamaya çalışıyoruz. Ama kahkaha atarken ve çığlık çığlığa bağırırken bu biraz zor oluyor.
Bu beyaz suları da zararsız atlattıktan sonra Ortaç diğer botları beklemek için kenara doğru kürek çektiriyor ve sakin bir noktada diğer botları bekliyoruz. Ne oluyorsa o arada oluyor ve “su savaşı” başlıyor. Bu noktadan sonra heyecan yerini eğlenceye bırakıveriyor.
BAL mezunlarının Ayran Günleri’nden tanışık olduğu hadise her bot birbirine yaklaştığında yaşanan bir manzara haline geliyor. Diğer botta en önde oturan Sinan Özcan’98 Hakan’la benim gazabımıza uğruyor, aynı bottaki Sena Nomak ’98 ise arkalarda kendisine sakin bir yer bulmuş rehberin korumasından yararlanıyor. Rehberler her hafta sonu burada olmanın verdiği deneyimle bir anda tüm botu sırılsıklam edebiliyorlar, bizim savunmalarımıza ise hiç de aldırıyormuş gibi bir halleri yok.
Bir yandan bu hücumları karşılamaya çalışırken, öte yandan çavlanlarda hoplayıp zıplıyoruz. Bu kısımlarda hepimizin hemen hemen tek amacı botta kalmak oluyor. Sonra tekrar hücumlar başlıyor.
Bir süre sonra herkes derede olmaya o kadar alışıyor ki bir çavlandan diğerine geçerken arada türküler söylemeye başlıyoruz: “Çarşamba’yı sel aldı, aman aman...”
“Bohça”, “U-turn”, “Garfield”, “Sado-mazo” çavlanları teker teker geçiliyor ama bir anda arkada düdükler ötmeye başlıyor. Arkamızı döndüğümüzde başka bottaki bir arkadaşın suya düştüğünü görüyoruz. Neyse ki arkadaşları kısa sürede can yeleğinden tutup onu tekrar bota alıyorlar ve tüm botlar yola sorunsuzca devam ediyor.
Ortaç altından geçtiğimiz köprülerin altından bazen botla geçmenin mümkün olmadığını, suyun o kadar yükselebildiğini anlatıyor. Bizse botta ayağa kalkmamıza rağmen köprüye yaklaşamıyoruz bile. Bu da Melen çayındaki rafting sezonunun sonuna yaklaşıldığının göstergesi. (Öte yandan küresel ısınmanın da göstergesi olabilir, bilemiyorum)
8 çavlanın üstünden ve 3 köprünün altından geçtikten sonra parkurun sonuna ulaşıyoruz.
Yaklaşık iki saat kürek çektikten sonra yorgun kollarımızla botumuzu sudan dışarı çekip kendimizi fındık sobasının yanına atıyoruz. Sıcak içecekler ve yemekler bizi bekliyor: tavuk sote ve patates kızartması, salata.
Herkes bir yandan atıştırırken bir yandan derede başına gelenleri konuşuyor. Önde oturanın arkasında oturandan ne kadar ayrı şeyler yaşadığına şaşırarak gülüşüyoruz. Burada herkes birbiriyle daha iyi kaynaşıyor ve soba başında bol bol muhabbet dönüyor. Ece Kardeşler ’02 ile BAL mezunları için ilk kez düzenlediğimiz bu etkinlikte ne kadar eğlendiğimizi konuşuyoruz.
Saat 16.20 civarlarında artık yola çıkmaya ve evlerimize dönmeye hazırız. Araca biner binmez herkes uykuya dalarken ben de karlı dağları seyrederek yeni etkinliklerin hayallerine dalıyorum.
Önümüzdeki ay başka bir etkinlikte görüşmek üzere...
Özgür Kayacık ‘95