Şifre: Şifremi Unuttum
     
Üyelik
  Web Üyeliği
  Kullanım Kuralları
Balmed Hakkında
  Tüzük
  Bize Ulaşın
  Yönetim Kurulu
  Dernek Üyeliği
Kariyer
 
  Kariyer Alanı
Alışveriş
  Mağaza
İlan Panosu
  Emlak
  Vasıta
  Eşya
  Özel Ders
  Diğer



ANILAR
YENİ ASIR 4 HAZİRAN 1982 CUMA
BİNBAŞI'DAN HABER VAR
"NEWYORK - GELİBOLU KÜREKLE"
CUMHUR AYDIN'79
"KAYBOLUYORSUN"

"ŞEREFİNİZE"
Biriktikçe, demlendikçe,gözlerimizin önüne gelenlere yeni suretler ekleyecek sözleri vardı:“you are the wind beneath my wings”, diyordu sarı bukleli kocaman saçlı kadın, “sen kanatlarımın altındaki rüzgarsın”.*

 

 

Şimdiden geriye bakıyorum. Ne çok yeltenmişim uçmaya.  Becerir gibi olmuşum da bazen, herkes gibi.

Sonra konup doruktaki şatonun  dev aynasının karşısına bir başıma, buğulu bakışlarla kendimi seyretmişim. O vakur çene titremiş belli belirsiz, o görkemli burun havaya dikilmiş.  Gözlerimi kısıp hafifçe iki yana sallamışım başımı:

“Aferin kız, aferin be, bunu da yaptın ya…”

 

Kanatlıların alametifarikasından kendisine nasıl bir pay çıkarır insanoğlu?

“Uçmak” denilince aklına ilk ne gelir?

Elindekini fırtınalara  kaptıranların, seyahat etmek için en fazla hava yolunu kullananların, halüsinojen maddelerle içli dışlı olanların ve bir şeyi abarttıkça abartanlara diyecek söz bulamayanların ilk aklına gelenle örtüşmüyor sanırım benimkisi.

İşgal topraklarında bellerine dinamit lokumları bağlayıp gezmeye gider gibi sokağa çıkan meczupların ve o saniyede onun geçeceği caddeyi seçme gafletine düşen masumların ardından üfürür gibi okunuveren haber cümlelerini bir kenara koyarsak basbayağı kanatlanmak geliyor benim aklıma ilk. Yani içinden bir yerlerden bir malzeme bulup kendine kanat peyda etmesi insanın... Yürümekten usanınca, vakit tamam ve yol artık gidilmez olunca hızlanıp hızlanıp attığı son adımın üzerinde yükselivermesi birden...

Okumayı söküp ilk anlamlı sözcüğü tek ortalı bir deftere yazıvermekle Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmek arasında geniş bir göğü vardır benim uçmaktan anladığımın. Mesela, bir fakültenin yüksek lisans programına nihayet kabul edilmek, içli köfteyi en sonunda bir anne kadar güzel yapabilmek, kunduranın kalıbını bir bakışta çıkarabilecek ustalığa erişmek , bedelini sırtlamaya hazır, çıkıp ortalık yere haklılığını haykırabilmek ya da etraftaki vızıltılara kulak tıkayıp insanın “kendi” kalabilmesiyle anlamını bulur.

Yıllar sonra şarkıyı yeniden bulup dinlediğimde anladım. On beş yıl önce, henüz aradan geçen yıl kadar yaşamışken tüm söz dizimleri, onlara giydireverdiğimiz anlamlarıyla vardılar. İçinden “sen” geçen tüm anlatıların aşka dair olduğunu sandığımız o hayal çağında, her anlam elbet ancak biriktirebildiklerimiz kadardı.

 

Biriktikçe, demlendikçe, kanatlandıkça gözlerimizin önüne gelenlere yeni suretler ekleyecek sözleri vardı: “you are the wind beneath my wings” diyordu sarı bukleli kocaman saçlı kadın, “sen kanatlarımın altındaki rüzgarsın”.

Şarkı, biz ışık saçalım diye ihtişamın gölgesinde didinip duranlara, adı saklı, yüzü gizli, kendi derdini “şimdi sırası değil” diye hep mühürlü tutanlara ve bizim tantanamızdan sıra hiç kendine gelmeyenlere itibarını iade ediyordu.

 

Tüm kararlığı ve gücüyle kendinden emin, hep bir adım geride yürüyen, kendi acısını o güzel tebessümünün ardına gizleyenlerdi asıl kahramanlar…

Biz şatonun surlarına çıkıp kendi kendimize zafer naraları atarken çoktaaan başka bir işe koyulmuş olurlar. Omuzlarının üzerindekini şanla, şöhretle taçlandırmaya gerek duymaz, çoğu kez kendilerini buna layık da görmezler. Ruhlarındaki açlığı şaşalı şölen sofralarında değil işin mutfağında giderirler. Azim, inanç ve doygunluklarıyla, edimsiz ve sessiz varoluşlarıyla aslında olmak istediğimiz her şeydirler.

 

Makam otomobilleriyle çok önemli toplantılara başkanlık etmeye giderken tekerin patlayan yerine canını tıkayan şoförlerimize, biz spotların altında devleşirken sahne gerisinde iki büklüm, kulaklarımıza fısıl fısıl güven üfleyen suflörlerimize, sınava günler kala evin içinde gece yarılarına kadar dolanan ev arkadaşlarımızın çay demleyen, meyve soyan ellerine bakar aslında…sonunda muvaffak oluşlarımız.

 

Hiç tartışmasız annelere, usta “spesiyal”ini hazırlarken ağlaya ağlaya ona soğan doğrayan yamağa, konseye sunulacak raporu masa başında hazırlarken soğukta fotokopi sırası bekleyen asistana, hep ilk azarı işiten büyük kardeşlere, konuşmayı hiç sevmeyen ama bir bakışıyla bize dayanma gücü veren babalara, kupayı kaldırırken kenarda ağlamamak için dudaklarını kemiren antrenöre, her sabah umudu yeniden doğurur gibi şakıyarak perdeleri açan tombul hemşireye, o roman yazılacak diye her gece yatağa yalnız girip hiç şikayet etmeden bekar uykusu uyuyan eşlere, hayatı katlanılır kılan satırların yazarlarına, kaşlarını çatıp bizden daha iyisini umduğunu söyleyen tüm üstatlara, ne için olduğunu bilmeden ve bunu umursamadan yukarı mahalleye kavgaya koşan kan kardeşlerimize, daha iyisini yapabilmek için bizimle yarışırken üstümüze basmadan geçebilen rakiplerimize, uzaklardan, çoook uzaklardan bizlere “iyilik” gönderen, “hadi” diyen kadim dostlara, hiç bir şey yapmasalar da “varlığı yeter” her bir can parçasına...bir gün, evet bir gün gerçekten kanatlanabileceğimize bizden çok inananlara...bir teşekkürü çok görmüş olabilir miyiz? Onları bize gönderdiği için tanrılara...?

Belki sırf bu yüzden, bugün, şimdi, şu yaşımda, “ithaf” kadar beni sarsan pek az şey var.

Bir bir diziliyor yüzleriniz gözlerimin önüne,

bu yüzden artık ilk kadeh hep sizin şerefinize...

Duygu Bayar Ekren

Gümülcine, Mayıs 2008

* Bette Midler – Wind Beneath My Wings”

 

<<< geri

Diğer Yazıları:
 
eNroll® CM
BALMED, İzmir Koleji ve Bornova Anadolu Lisesi Mezunlar Derneği 2018