Bu sabah eve döndüğümde saat gece yarısını geçmişti, her halde içtiğim inek sütü değil, aslan sütü idi ki yatağa zor attım kendimi! Dört saat uyku çoğu kez bana yetiyor, uyandım, çayımı demledim, beyaz peynir, domates, yeşilbiberli ekmek aramı yaptım, mesajlarıma bakmaya başladım!
Yusuf’un ilk yazdığını okuyunca bir an kendimi yeni gelin gibi hissettim! Hani “Hem ağlarım, hem giderim!” misali. Hem okudum, hem boğazım düğümlendi! Dediklerinin çoğu doğru desem yalan değil, titizliğim, seçiciliğim, kurallara saygım, sabrım, ama patladığımda da tam patladığım doğru da, çok büyük bir yanlışı var yazdıklarında Yusufçuğumun!
%99.9 olmadığımı sandığı “Gay” lik! Yanılmıyorsam gay olduğumu fark edeli 60 sene oldu en azından! Kelimenin tam manası ile 0.1 eksiği bile olmadan %100 “Gey”’im ben. Kelimenin tam gerçek manası ile geyim ve inşallah gayligimi kaybedecek bir şey olmadan ömrümü tamamlarım!!
Tabii simdi bazılarınızın hop oturup hop kalktığını tahmin ediyorum! Onun için yukarıdaki paragrafı izah etmem lazım, pala bıyıklı bir kısmetim çıkmadan!
1920-1930’larin filmlerini izlerken dikkat edin, çok duyarsınız;
“ What a gay gentleman he is!”
“ I feel very gay today!”
İngilizce bir sözlüğe bakarsanız tam karşılığını görürsünüz.
Yusuf’un tabiri ile Nonoşlar bu kelimeye sahip çıkmadan veya onlar; hayata bakış açıları, yaşamları, giydiklerinde seçtikleri canlı renklerden dolayı bu kelime ile tarif edilmeye başlanmadan önce, “Gey” olmak herkese nasip olmayan bir özellik idi. Söyle ki bu insanlar etraf için yaşamayan, içinden geldikleri gibi etraftan korkmadan, çekinmeden hangi yaşta olurlarsa olsunlar, pembe pantolon üstüne kobalt mavi gömlek giyenlerdi. İçleri kan ağlarken bile, etraflarındakileri de üzüntülerine ortak etmemek için gülüp oynayanlar idi!
Çocuklarımın başı üstüne yemin ediyorum, şu an Pazar sabahı, saat 05:49 burada ve TRT- Nağme’lerde çalan şarkı:
Başını göğsüme koy doktor, gülen yüzüme değil, ağlayan gönlüme bak..
Diyor Gönül Yazar!
(Hala sağ mı taş bebek! Yaşıyorsa ve hala güzel ise, yüzünü gerdirmekten kulakları ensesinde yan yana gelmiştir!)
Dönelim geyliğe, Yusuf’un dediği gibi nüfusuna göre New York’dan sonra en büyük gey ve lezbiyen nüfusu olan Wilton Manor’s denen banliyöde on sene yaşadım. Maddi gücüm elverseydi kesinlikle taşınmazdım oradan! Çünkü hakiki Gey hakikaten her zaman güler yüzlü, nazik, ince ruhlu, hanımefendi! çevresini temiz tutan insanlar.
Sabahın köründe bu kadar geylik yeter artık. Gelelim Yusuf’un yaptıklarına;
Daha geldiğinin ilk günlerinde, oturduğu sitenin bahçesinde ki kazlara kafayı taktı! Abi bunlardan bir tanesini söyle torbalasak vallahi kimse farkına varmaz! Bunun nefis fırınlaması olur! Hadi desem ya, yastık kılıfı elinde, kaz avına çıkacak! Bir iki defa ciddi ciddi yokladı, baktı ki ümit yok, yutkunmakla kaldı!
Araba kiraladı, koskocaman bir Mercury Grand Marquis, içimi tüketti! Adam kesinlikle ne tabelalara bakıyor, ne işaretlere! Ben yanındaymışım da ondan bakmıyormuş, nasıl olsa ben bakıyorum diyeymiş. İlk haftalar o stop işaretleri sanki uçaklar için idi. Sonra sonra alıştı hatta bir gün baktım stop’a geldik, durdu, arabayı park’a aldı, ne yapıyorsun dedim, abi stop da tam duracaksın diyorsun ya işte onun için dedi!
Ama dikkatimi çeken en büyük davranışı her şeye ve hemen herkese itimatsızlığı idi;
- Postaneye gittik, pasaport formu almak için, oradaki bir bayana bir soru sordum, hanım cevap verdi, teşekkür ettim, ayrılıyoruz, başka birine daha sormayacak mısın abi dedi! Niye dedim, abi bizde görevliye bir şey sor, biri başka der diğeri bir başka. Biri seni dördüncü kata gönderir diğeri on dördüncüye!
- Araba sürerken ve özellikle park ederken, hep baktım kaçamak kolluyor, ya gecenin bu saatinde kim görür, ya buradan gitsem ne olur! Ama çok kısa zamanda çok iyi anladı ki kurallara saygı gösterip uygularsa hayatı çok daha rahat oluyor. Köşede bekleyen arabanın önüne atlamayacağını, onun geçmesini bekleyeceğini görüp anladı. Korna çalmadan da trafiğe çıkılabileceğini gördü.
- Burada bir şey için bir şeyler gerekli ise, o şeylerin hepsinin eksiksiz gerekli olduğu zor oldu onun için. Çoğu kez abi bu var ya, bir de şuna ne lüzum var’ı çok kullandı. Ama çok kısa zamanda buranın düzeninin buna dayandığını, sonra yaparım, olmasa da olurların bu ülkede olmadığını gördü.
Evet, gelme ve uzun kalma sebepleri doğum idi ama bebeklerinin yanı sıra çok daha başka şeylere de sahip olarak döndüler. Mesela randevunun saatine sadık kalmalarının önemi gibi! Bir gün aradı, abi biz yarım saat sonra senin orada oluruz dedi. Bekledim, onbeş dakika da ekstra bekledim, baktım görünürlerde yoklar, kapıya bir yazı yazıp astım; “Bekledim gelmediniz, bye!”. Atladım arabama tam siteden çıkarken geldiler, iki dakika daha geç kalsaydılar beni değil kapıdaki yazıyı bulacaklardı. Ama o oldu, bir daha ya geç kalmadılar, ya da geç kalacaklarsa aradılar, abi şuradayız geliyoruz, deme nezaketini gösterdiler.
Şu an aklıma geldi ve bunu yazmalıyım, bana kızarsa kızsın! Bankaya gitmiş, adını yazmış, sırasını bekliyor, tabii karnı acıkmış, bakmış salonun bir kösesinde bir masa, masada kahve demliği ve kurabiyeler! Bu gitmiş bakmış kurabiyeler biraz küçük bir iki tane almış, birini tam ağzına atmış, bakmış ki çok gevrek bir şey, yere dökmemeye çalışırken görevli hanım bunun adını çağırmış, bu da telaşından elindeki kalan kırık dökük parçanın tamamını bakmadan atmış ağzına. İkincisi elinde. Oturup konuşmuş bayanla, dışarı çıkar çıkmaz bu sefer biliyor ya çok gevrek diye, itina ile ikiye bölmüş, bakmış ki içinde bir kâğıt parçası! Bu da ne derken anlamış ki, yuttuğunun içinde de bir tane varmış! Okuyunca anlamış ki bunlar “Fortune Cookies” hepsinin içinde günlük fal gibi bir şeyler yazılı! Benim tesellim falım ne diye merak edip de çıkmasını beklememiş! Ama bunu bir de ondan dinleyin lütfen. Doktorun ofisinde sıra beklerken anlattı bize, yanımızda ki Amerikalı hanımlar bile ne olduğunu anlamadan bizim gülmemize güldüler. Söyledim yerlere yattılar! İçlerinden birinin belki de zamansız doğum sancısı tuttu gülmekten…
Gelmelerine çok sevindim, geçen yaz devamlı ısrar ediyordum, gelin doğumu orada yapın diyordum. Üç ay çok iyi misafir oldular! Ama bilmiyorum benim endişelerimin farkına vardılar mı hiç! Çok endişeli ve huzursuz bir üç ay oldu benim için; araba kiraladı “Acaba Allah esirgesin bir kaza yapar mı?” trafiğin değişikliğinden! Yapar da Egicigim sekiz dokuz aylık hamileyken o an arabada ise ne olur!Güle oynaya geldikleri Amerika’dan Allah esirgesin ya ağlaya ağlaya dönerlerse ne olur! Hele Mira Sultan teşrif edip geldikten sonra endişeler bitmedi! Daha gitmelerine 3 hafta varken ben uçakta ne yapacak, kalkışta ve inişte basınç değişikliğine ne tepki gösterecek endişelerine girmiştim bile.
Allah’a bin şükür, hayırlısı ile geldiler, gezebildiğimiz kadar gezdik, görebileceğimizin çoğunu gördük, yemekler yedik, değişik mutfakların lezzetlerinin tadını tadtık, evlat sahibi oldular, o çekik gözlü güzel neşeye boğdu hepimizi! Ona hayran olmayan hemşire, doktor kalmadı! Ama o adamın çenesi bizi deli etti; “Ohhh benim kızım çooook güzel!” dedikçe her defasında Maşallah de demekten dilimde tüy bitti! Ve yine Allah’a bin şükür, sağ salim evlerine döndüler. Yazı halatla çekiyorum, ip ince gelir de kopar korkusu ile halatla çekiyorum. O güzel bütün yorgunlukları, endişeleri silip atıp da gitti buradan.
Bu arada bir şeyden bahsetmek istiyorum, hakikaten hem Egicigim hem Yuka binlerce defa teşekkür ettiler, bir şey değil dedimse de teşekkür ettiler. Kardeşlerim, inanın ben onlara daha çok müteşekkirim. Gurbetin acısına ilaç oldular. Sizleri de beklerim ve ille doğuma gelmenize de lüzum yok yani! Benim yaşıtlar zaten benden de Deli olmaları lazım çocuk yapmak için. Ama gençler gelmek isterseniz arayın lütfen. Tabii baktım hep birden gelmeye kalktınız, Alaska altı saatlik uçak yolculuğunda, bir anda oraya taşınabilirim!!
Yusufçuğum yazılanların hepsini bir araya topladım, zevk ve gururla saklayacağım.
Yazdıklarına teşekkürler, Pazar sabahı bu kadar uzun bir mesajı okuyan herkese de ayrı ayrı teşekkürler…
gay
/geɪ/ Show Spelled [gey] Show IPA adjective,-er, -est,noun, adverb
–adjective
1.
having or showing a merry, lively mood: gay spirits; gay music.
2.
bright or showy: gay colors; gay ornaments.
Bazen birine teşekkür edersiniz, bi daha edersiniz,
Döner dolaşır yine teşekkür edersiniz,
Aslında en fazla teşekkür edilmesi gerekli kişi
ANNEDİR
Nedense de teşekkürde en ihmal edilen de annedir...
Biri çocuğunuz olunca, aradı diye ona defalarca teşekkür edersiniz de
Sizin için her şeyi yapan, her an canını bile vermeye hazır olan
Annelerimize bir teşekkürü gereksiz görürüz...
Sanki onun görevi imiş gibi gelir bize,
Hatta ergenlikten itibaren ona kızmaya, fırça atmaya bayılırız...
Elinin tersiyle bir koydumu oturtabilecekken bizi,
Gariptir anne hep susan, hep alttan alandır...
Onun için hakları hiç ödenmez, hiç ama hiç.
Bu giriş taksiminden sonra konuya geleyim:
Defalarca kendisine teşekkür ettim, ettik ama
Hala az oldu gibi gelen birine bir de huzurlarınızda
Bir defa daha teşekkür etmek istiyorum.
Kime mi? .. Deli lakaplı birine; yani Metin Abiye..
Üç ay bize ev sahipliği yaptı Metin Abi..
Bir anne gibi her şeyimizle ilgilendi...
Bize yenidünyayı, sistemi, kuralları, güzellikleri
Her şeyi ama her şeyi göstermeye, anlatmaya uğraştı
Evet, sanki bir anne gibi,
Bizi daha iyi yetiştirmek ister gibi didindi.
Zaman mefhumu olmadan gece gündüz bizim rahatımız için çalıştı...
Üç Türk’e daha insana saygıyı, trafiği, aileyi, birey olmayı anlattı
Trafikte Türk gibi değil, insan gibi davranmayı bıkıp-usanmadan tekrar etti..
Sırada beklemeyi, sıradakilere saygı göstermeyi, birebir örneklerle gösterdi.
Araba park etmeyi, teşekkür etmeyi, insanlarla iyi iletişim kurmayı,
Yabani kazlar, ördekler dâhil, insana, canlıya saygılı olmayı belletti...
Biz Metin Abiden, evet biz ondan çok şey öğrendik...
Biz çocuğumuzu nasıl yetiştirmemiz gerektiği konusunda da
Ondan çok şey öğrendik...
Biz Hakkâri’nin dağındaki mağaradan gelmediğimiz halde,
Biz defalarca yurt dışına cıkmış, az çok görmüş olduğumuz halde,
Biz kolejde okumuş, ortalama üstü sayılabilecek ailelerden geldiğimiz halde,
Artık Amerika'da 'Amerika'ya uyum' adlı bir okul veya benzeri bir yer açmanın zamanı geldi sanırım. Senin menajere de ihtiyacın olmaz. Simdi iş kaldı duyuru ve reklam yapmaya.
Selamlar
*******
Sevgili Mustafa Abi,
Bir düzeltme yapmalıyım,
Amacım Amerika'ya uyum konusu değildi
Amacım Türkiye’de insanlığa, uygarlığa uyum daveti konusu idi.
Yanlış mı anlaşıldım?
Ha bir de sunu lütfen düşünmeyin:
Burada kuru kuruya bir Amerikan hayranlığı falan yok
Tersine Amerika’nın yaptığı kötülüklerin farkında olarak
Amerika’nın yaptığı ve bizim de hak ettiğimiz İYİ ŞEYLERİ yapmaya davettir.
Oradaki İYİ ŞEYLERİ biz de hak ediyoruz, sahip olmalıyız, derdim bu...
Oradaki İYİ ŞEYLER bize çok yakışacak, görüşüm, amacım bu...
Oradaki İYİ ŞEYLER gerçekten çok güzel şeyler ve maalesef bizde yok, belki eskiden vardı ama şimdi yok, sıkıntım bu...
Örneklemeye çalışayım:
Bir ülkeye gidiyorsunuz ve bakıyorsunuz ki orada KANSERE ÇARE bulunmuş,
Biliyorsunuz ülkenizde de herkes KANSER HASTASI.
Ne düşünürsünüz?
KANSERE çareyi ülkenize getirmek istersiniz değil mi?
Aynen öyle bir şey iste...
Mustafa Abi,
Amacım kansere çare bulunan yere yerleşmek değil,
Amacım kanser tedavisini ülkeme getirmek.
Buna göre Metin Ağabey orada değil burada okul açmalı...
Bana ne Allahın Amerikalısından...
Bana ne Allahın Amerikasına yerleşmek isteyenden...
Yuka
********
Metin Abi insaniyet okulu Ders 1
Gerçek hikâyeyi Metin Abi anlattı:
USA da bir araba dublörü, soygun yapan bir adamı görüyor ve
Adam koşarak kaçarken arabasıyla takip ediyor,
Duvara sıkıştırıp adamın yakalanmasını sağlıyor.
Soyguncunun da bacakları kırılıyor.
Mahkeme polisin işine karıştığı için dublörü suçlu buluyor ve
Soyguncunun hem hastane masraflarını
Hem de soyguncuya tazminat
Ödemesine karar veriyor. (adam soygun yapmaktan hapse giriyor o ayrı)
Hemen halk bir kampanya yapıyor,
Toplanan 260 bin doların 40 bin doları bu masraflara
Kalanı da dublöre veriliyor.
.........................................
Olması gereken bu.
İnsaniyet bu.
Doğruya sahip çıkmak bu ..
Şimdi 10 dakika teneffüs,
Camları açın, tahtayı silin biz gelinceye kadar
Metin Hoca siyah giymiş bugün.
Çok toz oluyor.
Yuka
********
Daha güzel bir tango izledim mi acaba diye duşundum izledikten sonra.
Bayıldım, çok çok teşekkürler.
Bu arada gene konuyu Metin Abiye getiriyorum ama
Metin Abinin ukdelerinden biri çok iyi dans etmekmiş
Tangoyu izlerken adamın yerinde Metin Abiyi düşündüm
O hatun da, o dans da çok yakışırdı Metin Abiye.
Bir özelliğini daha söyleyeyim Metin Abinin
O kadar, ama o kadar, ama o kadar ince düşüncelidir ki o,
Bir kadın gibi aynı, ama kadının da en incesinin en ince düşüncelisi gibi
Biz erkekler için vız gelip tırıs giden birçok konu vardır ama kadınlar kafalarına takarlar ya
Siz Metin Abinin inceliklerini bilseniz ağzınız bozuk açılan köprüler gibi ap açık kalır. Şaşarsınız.
Simdi örnek istersiniz siz, neyi örnek verebilirim onu düşünüyorum
Haag, mesela biz erkekler hediye almayı beceremeyiz mesela
Ama Metin Abi özellikle bir kadının nelerden hoşlandığını,
Hangi tür takı, ne tür parfüm kullandığını
Her şeyi çok iyi bilir, gider o hatunun en hoşuna gidecek şeyi bulur
Tabi o yetmez, gider o hediyeyi paketlemek için en uygun kutuyu bulur
O da yetmez gider o kutuya ve hediyeye en uygun ambalaj kâğıdını bulur
Sadece rengi değildir ambalaj kâğıdının olması gereken özelliği
Kâğıdın dokusunun da uygun olanını arar, örneğin kadife gibi tüylü bir kâğıt arar mesela
Bulur da... Kâğıda günün anlam ve önemine uygun parfüm de sıkar...
Bitti sanıyorsunuz değil mi? Tabi ki hayir...
Hediye paketinin ipini özel seçer Metin Abi, o hediyeye özeldir attığı düğüm bile.
Vallahi az yazıyorum...
Bu özelliklerde bir erkek olamayacağına göre
Metin Abi bir kadın da olmadığına göre
Nonoş olabileceğinden şüphelendim bir sure ben...
Malum Amerikanın nonoşu en yoğun bölgesinde de yaşıyor ya...
Veeee.........
Sonunda nonoş olduğunu tespit ettim
Diyeceğimi sanıyorsunuz değil mi?
Ama bence değil vallahi...
Üç ay boyunca ağzını aradım
İzledim, gözlemledim...
Tetkik ettim (fiziki değil)
Etraftaki nonoşlarla karşılaştırdım
Geçmişteki bildiğim nonoşlarla mukayese ettim
% 100 dememek lazım ama
% 99.99 nonoş olmadığına karar verdim.
Hös nonoş olsa kime ne
Özel hayati deyip geçmeli.
.
.Metin Abi böyle biri işte...
Çok ince
Çok düşünceli
Çok şakacı
Çok kibar
Çok insancıl
Çok uygar
Çok dürüst
Çok eğlenceli
(gerçi bu kadar çoklar, çok derin yaşanmışların, çok derin üzüntülerin, çok derin gönüllerin eseri ve sonucudur aslında)