Şifre: Şifremi Unuttum
     
Üyelik
  Web Üyeliği
  Kullanım Kuralları
Balmed Hakkında
  Tüzük
  Bize Ulaşın
  Yönetim Kurulu
  Dernek Üyeliği
Kariyer
 
  Kariyer Alanı
Alışveriş
  Mağaza
İlan Panosu
  Emlak
  Vasıta
  Eşya
  Özel Ders
  Diğer



ANILAR
YENİ ASIR 4 HAZİRAN 1982 CUMA
BİNBAŞI'DAN HABER VAR
"NEWYORK - GELİBOLU KÜREKLE"
CUMHUR AYDIN'79
"KAYBOLUYORSUN"

ÜMİT TUNÇAĞ'65'İN MESLEKTE 40. YILI
Dile kolay tam 40 yıl,hemde dolu dolu 40 yıl...

 

 

 

TRT SUNUCUSU ÜMİT TUNÇAĞ MESLEKTE 40´INCI YILINI KUTLADI

"Hiçbir zaman taklit program yapmadım"

Televizyonda da radyoda da hiçbir yerden kopya yapımlar almadıklarını anlatan Tunçağ, "Şimdi, dünya pazarından çok ucuz rakamlara programlar alınıyor" dedi...

RÖPORTAJ: GÜLENGÜL USLU

70´li yıllarda TRT radyosundaki ´Gece ve Müzik´ programını dinlemeden uykuya dalamayan bir kuşağın temsilcisi olarak, Ümit Tunçağ ismini gençlere bir kez daha hatırlamak istedik. Tunçağ, şu günlerde büyük bir aşkla bağlı olduğu TRT´de 40. yılını kutladı. Hukuk fakültesinde okurken bu işe gönül vererek önce İzmir Radyosunda Hafif Batı Müziği Prodüktörü olarak işe başlayan Tunçağ, Türkiye´nin televizyonla tanışmasının ardından TRT´nin ilk başarılı sunucularından biri olarak tanınıyor. TRT´de öncelikle insana saygıyı öğrendiklerini belirten Tunçağ, şimdiki sunucuların insanları azarlayarak bir yere gelmelerini hayretle karşılıyor. Müzikle dolu yolculuğunda hala "Radyo insana dosttur" diyerek radyoculuğa olan aşkından hiç vazgeçmediğini belirtiyor.

 

 

- Özel televizyon ve radyo kanallarının olmadığı yıllarda siz TRT kurumunun en gözde disk jokey ve sunucularından biriydiniz. Ve bu ay sanırım meslekte 40. yılınızı kutladınız..

İzmir, Alsancak doğumluyum. İlkokuldan sonra İzmir Koleji´ne giriş... Yıl 1959. Şimdiki, Bornova Anadolu Lisesi. Bizim ailede müzik çok önemliydi. Türk müziğinin içinde büyüdüm. Ben, Selahattin Pınar´la, Şükrü Tunar´la evde darbuka çalıyordum. Hatta bir gün Selahattin Pınar çalıyor. Makamdan makama geçmiş... "Oğlum sen bunu nerden biliyorsun" dedi. "Amca ben bilmiyorum, kulağımdan duyuyorum" dedim. Okulda, orkestra kuralım dedik. Ben de bu arada Türk Halk Müziği topluluğunda darbuka çalıyorum. Böylece, 14 yaşında ´Kararsızlar Orkestrası´nda davul çalmaya başladım. En önemlisi, ağabeyim de bende çok iyi radyo dinleyicisiydik. 11 yaşlarında, elimde transistörlü radyo, hangi saatte ne tür müzik var onları takip ediyordum. Amerika ve Avrupa kanallarını dinlerdim. Bir de bizim kanallarda Fecri Ebcioğlu, Sezen Cumhur Önal ve Engin Arman´ı dinlerdim. Müzikle ilgileniyorum ama aklımda da hariciyeci olmak var. Üniversitede beş yeri birden kazandım ama Siyasal´ı kazanamadım. Hukuk´u girdim. Bir gün radyoda ki anonstan, hafif batı müziği prodüktörlüğü için lisan bilen eleman aradıklarını duydum. Fuardaki İzmir Radyosu binasına gittim ve sınava girdim. 50 kişi içinden kazandığımı orada öğrendim. O arada Ankara´da okuyorum. Aileme danıştım. ´Karar da senin oğlum´ dediler. Okul zamanına kadar bir deneyeyim dedim. Bu arada biz 2 ay muhteşem bir kurs geçirdik. O zamanki TRT ekibi muhteşemdi. Genel Müdür Yrd. Turgut Özakman, Radyo Dairesi Başkanı Adalet Ağaoğlu, Program Müdürü rahmetli Oktay Arayıcı. Yani, Türk edebiyatının en önemli isimleri. Onlardan aldık eğitimimizi. O zaman Bülent Özveren şefimiz, Sebla Özveren, Ali Kocatepe, Rennin Batıgün, Bülent Gül, Akın Ajlan Aksel, Reşat Nevruzlu, Ayşe Keresteci, Hülya Güngör. Ki sonra Hülya Tunçağ oldu. İnanılmaz bir ekip olarak radyoya girdik.

- Üniversite´deki eğitiminiz ne oldu bu arada?

Oktay Bey beni bırakmadı. "Sen İzmir radyosunun prodüktörüsün. İktisadi Bilimler Fakültesi´nin İzmir´de gece bölümü açılıyor, git sınavlara gir" dedi. Girdim sınava kazandım. Böylece ben 19 yaşında prodüktör oldum. 1967´de ilk programım yayınlandı. Yani şu anda tam 40 yıl oldu. 2500´ün üzerinde radyo, 500´ün üzerinde televizyon programım var.

- Televizyona geçiş nasıl oldu?

İzmir´de TV programları 1975 yılında başladı. Yılmaz Tekin Onay beni çağırdı. Hiç unutmam, fuarın içi anacık babacık günü Hıdrellez. Yüzlerce roman eğleniyorlar. Naklen yayın arabası orada. Yılmaz Bey, beni televizyona almak istediğini söyledi. Elime mikrofonu verdi "Dal bu insanların arasına" dedi. Röportajı yaptım ve hemen bir program önerisi aldım. "Kim Kim" diye bir yarışma programına başladım. İnanın, hala o formatta bir yarışma göremedim. Yarışmada konu olarak bir meslek seçiliyor. Üç kişi de bu mesleği yaptıklarını söylüyor. Yarışmacılar, sorularıyla gerçek meslek sahibini buluyor.
Yarışma çok tutuldu, bir anda ben de tanınan bir adam oldum.

- Radyo´da da harika programlar yapıyordunuz..

Gerçekten çok güzel işler yaptık. 1977´de Hollanda´ya ve İngiltere´ye gidip, BBC´deki disk jokeylerle yılın en sevilen parçalarını ´TRT için´ diye anons ettirerek yaptık. İnsanların bin 45´likli diskoteklerini kurduk. Geriye dönüp baktığım zaman ne televizyonda ne radyoda hiç taklit program yapmadım. Şimdi, dünya pazarından çok ucuz rakamlara programlar alınıyor. Hatırlıyorum da televizyon çıktığında radyo unutulmuştu oysa radyo en iyi dosttur.

 
Yıl 1968... TRT İzmir Radyosu´nun yedi silahşöründen bir anı.Bülent Gül, Reşat Nevruzlu, Hülya Tunçağ Güngör, Ali Kocatepe, Sebla Özveren ve Ümit Tunçağ bir dinlenme anında...

- Kaç yıl sürdü?
 
1967´de girdiğim TRT´den 85 yılında memur olarak, özel sektöre geçmek için ayrıldım. Hakikaten, çok acı bir şey; o zaman özel sektörden aldığım para TRT Genel Müdürü´nün aldığı paranın üstünde bir paraydı. Ben yıllardır ´Master of Ceremonies´ yani ´Tören Sunuculuğu´ gibi çok özel bir iş yapıyorum. Orada sahnenin bütün hakimi sensin. Bu bağlamda her yıl EBSO´nun ödül törenini sunuyorum. Bu işte zamanlama ve tecrübe çok önemli.
- Tören sunucusu olarak gerçekten çok başarılısınız. TRT´de ilk yarışma programını başlatan isimlerden birisiniz.
 
İzmir´de ´Cumartesi 13´ isimli canlı yayınlanan bir programı yarattık. Ben, bu programı cumartesileri, rahmetli Cenk Koray da pazarları ´Tele Pazar´ları yapıyordu. Türkiye´nin en sevilen programlarıydı. Ben 1,5 yıl sunduktan sonra ve zirvedeyken; program eskidi diyerek programı bırakmayı düşünmüştüm. Benden sonra, Güner Ümit, Erkan Yolaç ve Mehpare Çelik sunmuştu.
 
- Bazı sunucular da konuklarını azarlamayı görev biliyorlar. Bu insanlar nasıl kabul görüyor?
 
Bu bir nezaket. Biz hiç görmediğimiz milyonlara hep saygı duymayı öğrendik. Ezmek çok kolay. O ışıklar yandığı zaman adınızı bile söyleyemezsiniz. Ama bizim amacımız tam tersine o kişiyi konuşturmaktır, yüreklendirmektir. O kişi kim olursa olsun eğer karşına konuk olarak oturttuysan saygı duymalısın. Şunu unutmamalı ki, bizim halkımız ezileni tutar. Onun için neden ben onu ezeyim ki..
- Bu programlarla Türkiye nereye gidiyor?
 
Genel olarak Türkiye nereye gidiyorsa televizyon da oraya doğru gidiyor. Bizim TRT´deki görevimiz de yalnız müzik çalmak değildi öğretme de vardı. Şimdi bana "Abi, senden çok şey öğrendik" diyorlar. Ne güzel. Her insan birilerinden öykünür. Şarkıcıdır, Tom Jones gibi şarkı söylemeye çalışır. Olamaz ama kendi kişiliğini bulur. Mutlaka, bizler de birilerini örnek aldık ama hiç bir zaman Orhan Boran olmak istemedim. Halit Ağabey´i yıllarca izledik. Maalesef, sunuculukta da müzikte de çok kötü örnekler alındı. Özel sektörde reyting denen ne idüğü belirsiz bir işin içine girdiler. Ayrıca, gazetelerin televizyonları oldu. Kendi programlarında olan kişileri öne çıkardılar. Diziler o kanaldan o kanala dolaşıyor. Tabii ki, TRT çok önemli bir okul. Doğru konuşmasını ve nerede ne söylemeniz gerektiğini öğreten bir okul. Bir kalp ameliyatı geçirdim. O arada mecburen gündüz programlarını izlemeye başladım.
- Nasıl da kötü değil mi?
 
İnanılmaz bir şey. Zamanın bu kadar boşa harcandığına inanmak zor. Sabun köpüğü bile diyemeyeceğim, saçma sapan kavga dövüş programlar. Reyting yapıyor deniyor. Turgut Özakman´ın çok güzel bir lafı vardı; "Arkadaşlar halka inmeye sakın çalışmayın, halkın seviyesini üstlere çıkartın" derdi. Şimdi, bugün olanlar acı bir gerçek.

"Bir diziden 100 kişi ekmek yiyor"

 

 

- Dizi furyasını sağlıklı buluyormusunuz?

İçerik açısından bakarsanız sağlıklı değil belki ama çalışanlar açısından sağlıklı. Çünkü, bir dizde 100 kişiye yakın insan ekmek yiyor buradan. Bu masrafları karşılamak için, 50 dakikalık bir dizi Türkiye´de 3 saatte oynuyor. 2 saatten fazlası reklam. Neredeyse diziyi unutuyorsun. Ama, unutulmuş bir çok tiyatro sanatçımızın ve yepyeni isimlerin de ortaya çıkmasını sağlayan bir yapı bu. Buna karşı durmak yanlış.

"Ayakların yere basmazsa kötü çakılıyorsun"

 

 

- Güner Ümit zirvedeyken yanlış bir konuşmanın bitirdiği bir isim oldu. Eski bir TRT´ci olarak şimdiki yayınlar için ne düşünüyorsunuz?

En acıklısı, Türkçe doğru kullanılmıyor. Müzikte de bu böyle. Ben "Ayağını yere bas Ümit" dedim kendime hep. Çünkü, uçmak çok kolaydı. Güner kardeşimiz çok yeteneklidir ama uçmaya başlayınca böyle oluyor insan. Mehmet Ali´de de aynı şey oldu. Ayaklar yere değmemeye başlayınca, kötü çakılıyorsun. İnsanları ciddiye almaz, onları küçük görürsen onun cezasını çok fena ödersin. Güner´in yaptığı çok hazırlıklı bir şeydi. O ´Kızılbaş´ olayı çalışılmış bir şeydi. Hoş bir olay değildi. Konuşurken ne söyleyeceğini bilmen lazım.  

<<< geri
 
eNroll® CM
BALMED, İzmir Koleji ve Bornova Anadolu Lisesi Mezunlar Derneği 2018