30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN…
Bu vatan böyle özverilerle kurtuldu,kuruldu.
Mart 1921 İnönü Ovası İnsanın İflahını kesen buz gibi
bozkır ayazında Ethem Çavuş´un sırtı üşüyor, avuçları
ise kızgın mermi kovanlarına çıplak elle dokunduğu
için alev alev yanıyordu. Top atışı on sekiz saattir
durmaksızın sürüyordu. Ethem Çavuş, 75 mm´lik topu
durmaksızın dolduruyor, her seferinde besmele çekip
keşif kolundan bildirilen menzillere kıyamet
yağdırıyordu.
Sandıkta kalan sondan üçüncü mermiyi aldığında
bir an duraksadı. Merminin üzerine bir çaput
sarılıydı. Çaputu sökerken avucuna kalem büyüklüğünde
demir bir çubuk düştü. Çaputun ve çubuğun anlamını
çözmeye çalışırken sarı metalden mermi kovanına
kazınarak yazılmış yazıya gözü ilişti. Okumaya vakti
yoktu. Mermiyi topa sürüp ateşledi. Demir çubuğu
cebine, boş kovanını ise bu sefer sandığa değil yere
attı. Birkaç dakika sonra soğumuş olan kovanı
kaybolmaması için yerden alıp mintanının yakasından
içeri attı. Akşam ezanı vaktinde çarpışma durulmuş,
mevzileri ileri, düşman hatlarına doğru ilerletme emri
gelmişti. Batarya komutanı, Ethem Çavuşa istirahat
verdi. İlk iş olarak boş kovanı çıkarıp üzerindeki
yazıyı okudu.
Kovanın üzerinde "Karahisarlı Seyfi Çavuş.
4.Alay 2.Tabur 8.Batarya 26 Rebiyülahir 1339*İnönü"
yazıyordu. Birinci İnönü savaşının en kızgın
günlerinden birinde düşülmüş not ve mermiyle gelen
demir çubuk, İmalat-ı Harbiye atölyelerinde
çalışanların bir mesaj istediğini gösteriyordu.
Boşalan kovanlar Ankara´daki atölyelere yollanır,
oradan tekrar doldurulup cepheye dönerdi.
Üç saat sonra gecenin iyice çökmesiyle savaş
tamamen durulmuş, birlikler yeni mevzilerine
yerleşmişti. Ethem Çavuş, cebindeki demir çubuğu
çıkarıp bir köşeye oturdu. Ucu sivriltilmiş çubuk,
bakır ustalarının "kalem" dedikleri, metal üzerine
desen oymaya yarayan keskin bir aletti. Eline yumruk
büyüklüğünde bir taş alarak hafif tıklamalarla kendi
mesajını kovana kazıdı. "Aksekili Ethem Çavuş 8.Alay
3. Tabur 1.Batarya 20 Recep 1339** İnönü"
Beş gün sonra Ankara Atölye´nin bir köşesinde
cepheden gelen sandıkları açan kalfa, tezgâhlardan
birinde harıl harıl çalışmakta olan ustaya seslendi:
Sesinde, eşi doğum yapmış bir adama bebeğini
müjdeleyen ebenin heyecanı vardı. "Kâmil Usta! Müjdemi
İsterim! Senin yavru cepheden dönmüş!". Hepsi
sandıkların olduğu kısma koşturarak kovanın üstündeki
yazıyı okumak için toplandılar. Tabii ki bu şeref
Kâmil Ustaya aitti. Yüksek sesle Ethem Çavuşun notunu
okudu. Atölyede bir bayram havası esmişti. Tüm
çalışanlar, Kâmil Ustayı yeni baba olmuş biriymiş gibi
kutluyor, hayır duaları ediyorlardı. Ustalar, İş
tezgahlarından birinin başında toplandılar. Kâmil Usta
kovanın ağzının eğilen yerlerini düzeltip özenle
kapsülünü yeniledi. İçine barutunu doldurduktan sonra
yeni bir çekirdeği kovanın ağzına oturttu. Mermi hazır
olunca, Ethem Çavuşun kovanın içinde geri yolladığı
çelik kalemi yeni bir çaputla merminin üzerine sardı.
Kundaklanmış mermiyi şefkatle tutarak yeni doldurulan
bir sandığa yatırdı. Çalışanlar hep bir ağızdan "Allah
kavuştursun" diyip işlerinin başına döndüler. Kâmil
Usta, halen açık duran sandığa yatırdığı mermiye
hüzünle bakıp "Selametle git aslanım. Allah muvaffak
etsin. Çok bekletme bizi" dedi. Kovan, Birinci İnönü
savaşı sıralarında üzerindeki ilk notla Kâmil Ustanın
eline geçtiğinde bu fikir doğmuştu. Karahisarlı Seyfi
Çavuşun başlattığı bu geleneğin süreceğinden emin
değildi; ama denemeye değerdi. Nitekim Aksekili Ethem
Çavuş umutlarını boşa çıkarmamıştı. Cephede patlayan
her merminin kovanı buradaki ustaların elinden
geçtiğine göre bir aksilik olmazsa yeniden
görüşeceklerdi.
Eylül 1922 - Ankara Bir buçuk yıl içinde kovan
sekiz kere daha atölyeye uğradı. Üzerindeki mesajların
sayısı da sekize ulaşmıştı. Mesaj yazanların sekizi de
başka alay ve taburlardan farklı kişilerdi. Kovan her
keresinde atölyedekilere daha büyük bir coşku
yaşatıyor, istiklâl savaşının her zorlu durağından
Ankara´ya barut, kan ve zafer kokusu taşıyordu. Türk
ordusunun İzmir’e girdiği gün Ankara´da bayram havası
eserken kovan yeniden gelmiş, ama bu sefer tüm
atölyeyi yasa boğmuştu. Kovanın içinde, çelik kalemin
yanı sıra bir mektup ile bir tane de bakır künye
vardı. Kovanın üzerine kazınmış dokuzuncu notta;
"Karahisarlý Seyfi Çavuş. 4. Alay 2. Tabur 8.Batarya
12 Muharrem 1341*** Banaz" yazılıydı. Atölyedekiler
mektubu açıp okumaya koyuldular;
Bismillahirrahmanirahim.
Selam ün aleyküm gayretperver ustalar. Allah´a şükürler
olsun ki mendebur düşman kaçıyor. Muzaffer Türk ordusu
beş gündür durup dinlenmeksizin kâfiri kovalıyor.
Güzel İzmir’e, kalplerimizdeki imanımız kadar yakınız
artık. İki gün evvel Banaz´daki muharebede bataryamın
çavuşlarından Seyfi, kalleş düşmanın kurşunuyla
şahadete ermiştir. Cenazesini sıhhiyecilere teslim
etmeden önce mintanının içinde bu kovanı buldum.
Malumunuzdur ki vefat eden neferin künyesi ailesine
yollanır. Lâkin beş gün önce Karahisar´ı ele
geçirdiğimizde, Seyfi Çavuş´un ailesinin düşman
tarafından katledildiğini öğrendik. Bu kahraman Türk
evladı kederini yüreğine gömüp anacığını, babacığını
defnedemeden düşmanın peşine düştü. Üç gün sonra
kendisi de hakkın rahmetine kavuştu.Kovandaki
yazılardan anladığım üzere bu topçu neferlerin bir
ailesi de sizler olmuşsunuz. Bu sebeple Seyfi Çavuşun
künyesini sizlere yolluyorum.Başınız sağ olsun. Hayır
dualarınızı bizlerden, Fatihalarınızı aziz
şehitlerimizden esirgemeyiniz. Hakkın rahmeti
üzerinize olsun. Yüzbaşı Muhsin Talât 4.Alay 2.
Tabur 8. Batarya
14 Muharrem 1341 Salihli"
Mektup bittiğinde tüm personel ağlıyordu. Atölyeye bir
ölüm sessizliği çökmüştü. Hiç tanımadıkları halde iki
satır yazıyla kardeş oldukları Seyfi Çavuşun ardından
Fatiha okuyup amin dediler.
Kamil Usta yutkunarak tezgâhının başına
oturdu. Kovanı yeniledi ama bu sefer, minik iki
perçinle Seyfi Çavuşun künyesini kovanın dibine çaktı.
Yine her zamanki merasimle mermiyi kundaklayıp sandığa
yatırdı. Oysa o mermi bir daha düşman mevzilerine
gönderilmeyecekti.
Ocak 1923-Ankara Savaşının bitmesinin ardından
Ankara´daki mühimmat depolarında sayım ve temizlik
yapılıyordu. Sandıklar tek tek açılıyor, mermiler
sayılıp yeniden sandıklanıyor, kayda geçirilip daha
tertipli bir cephaneliğe gönderiliyordu. Teğmen Hamdi
Vasıf, Kâmil ustanın hazırlayıp kundakladığı mermiyi
buldu. Böyle bir anının-belki de yıllarca- sandıkların
İçinde kalmasına gönlü elvermedi. Ciddi bir suç
işliyor olmayı göze alıp mermiyi evine götürdü.
Niyeti, ömrünün sonuna kadar mermiyi bir anı olarak
saklamaktı.
29 Ekim 1923 - Ankara Teğmen Hamdi Vasıf
Ankara kalesine çıkan dik sokakları koşarak
tırmanıyordu. Soğuğa rağmen kan ter içinde kalmıştı.
Yarım saat önce 20:30 sıralarında meclisten,
cumhuriyetin ilan edildiği duyurulmuştu. 101 pare top
atışıyla cumhuriyet kutlanıyordu ve Seyfi Çavuş´un
mermisi bu şöleni kaçırmamalıydı. Yetmiş, belki de
sekseninci atışta topçuların yanına ulaşabilmişti.
Yüzbaşı Muhsin Talat´ın yanına giderek sert bir asker
selamı verdi.
"Hamdi Vâsıf Edirne! Bir maruzatım var komutanım"
Yüzbaşı sorar gözlerle genç subaya bakıyordu.
"Evet teğmenim? Sizi dinliyorum"
Teğmen, üniformasının içinden mermiyi çıkarıp
yüzbaşıya uzattı.
"Yüz birinci pareyi en çok bu mermi hak ediyor
komutanım. Müsaadenizle bu şerefi ondan esirgemeyelim"
Yüzbaşı Muhsin Talat gözlerine inanamamıştı.
Sevinç gözyaşlarını tutamadı. O kadar heyecanlanmıştı
ki neredeyse aralarındaki rütbe farkına bakmaksızın
genç teğmenin ellerini öpecekti. Mermiyi alıp
çekirdeğini dikkatlice yerinden çıkardı. Kovanın
tepesine bir bez parçası tepip iyice sıkıştırdı. Subay
şapkasını çıkarıp surun üzerine koydu. Mermiyi
şapkanın içine yatırdı. Toplar atışlara devam
ediyordu. 82, 83, ...97, 98, 99... On dakika kadar
sonra, atışları sayan çavuş "Yüzüncüyü attık
komutanım" diyince, Muhsin Talat, kovanı topun
yatağına kendi elleriyle sürerek ateş emrini verdi.
Subayların kılıçlarını çekerek selamladığı o son top
sesi Ankara’nın her duvarından yankıyıp dört yıllık
istiklâl savaşının tüm hikâyesini anlatmıştı sanki.
Rütbe ve mevkilerine bakmaksızın topun başındaki tüm
askerler kucaklaşarak birbirlerini kutladı. Son olarak
Yüzbaşı Muhsin Talat ile Teğmen Hamdi Vâsıf
sarıldılar. Kovan ayaklarının dibindeydi. Yüzbaşı
eğilip saygıyla kovanı yerden aldı. Avuçlarının
yanmasına aldırmadı bile.
Sevgilerimle
Özlen 82