Merhaba BAL ailem,
O kadar az umut var ki bu aralar etrafa bakınca gördüğüm, en ufak umut ışığında
havalara uçuyorum.
1980'de görevden alınan müdürümüz, Türkçe öğretmenimiz Saadettin Öztürk'ün aday
adaylığını duyunca işte böyle bir umut kıpırdadı içimde. Kolay değil, böyle
zorlu bir dönemde, böylesine gümbür gümbür yeniden iktidara yürümek için adalet,
sağlık, eğitim gibi her tür kurumu kendi yandaşlarıyla, hapishaneleri ise
yürekli kalemlerle, doğrucu Davutlarla dolduran bir hükümetin varlığında "ben
sizden değilim ve size meydan okuyorum" diyebilmek.
Saadettin öğretmenimle ben sadece hazırlıkta karşılaşmıştım, bir de yıllar sonra
bu kış İstanbul’da Beşiktaş’ta bizimle buluştuğu yemekte.. İki karşılaşma da
duygu yüklüydü.
Bu yılki karşılaşmanın duygu yükü, ilk karşılaşmamı anlatırken gözyaşlarımı
tutamadım diye.. Bunu her anlatışta gözlerim dolduğu için, burada da anlatmaya
değer buluyorum.
Yıl 1980, 11 yaşında, BAL diye -sonrada asıl ailem olduğunu gördüğüm- bir okula,
ailelerinden kopup gelmiş, dalından yeni kopmuş incir gibi, yarası süt kanamakta
olan çocuklardık.
Ilk gunlerin aglayarak gecen gecelerinden sonra yatakhane bizim yuvamiz olmustu
giderek. Orada buyuyor, orada olusuyor, disarida incinip, orada yeniden
onariliyorduk. Birbirimizi, kendimizi ve hayati tanimaktan baska amacimiz yoktu
hayatta, dersler ikinci plandaydi. Arkadasligi, dayanismayı yatakhanede
ogreniyorduk. Kimimiz parasiz yatılıydik, kimimiz haftalık evci, kimimiz aylık
ya da surekli yatili...
Kuru ekmekle doymayi, ufacik seylerden mutlu olmayi ogreniyorduk.
Annem daha sonra bu hali, "kizim anlamiyorum, kuru elma kocanina bakıp neye
guluyorsunuz siz, deli misiniz?" diyerek yansitmisti bana. Bir elma kocaninin
kururkenki guzelligini iste ben orada BALkardeslerimle ogrendim.
Minik mutluluklarimizin yaninda buyuk acilar da vardi, parmaklarimizi buzdurerek
cetvelleyen bir belletmen, zaman zaman nedenini anlayamadigimiz okul baskinlari,
telasla bazi seylerini saklayan abiler, ablalar, anlamadigimiz ama gizliden
aileme ve ulkeye korku salan bir teror ve ulkenin acikli hali...
Bunlar olup biterken yatakhanemizin ikinci katina kadar uzanan bir erik agacini,
ancak ciceklendiginde fark ettmis, coksevinmistik tum cocuklar.
Bahar gelmisti, erik cikacakti.
Erikler iyice buyudugunde, hayatta en onemli sey artik o eriklerden bir tane
daha koparabilmek için yari belimize kadar egilmekti. Bu maceranin karsisindaki
en buyuk engel dusme korkusu değil, her an cetveliyle tirnaklarimizi etine ite
ite vuracak olan belletmenin gelmesi korkusuydu.
Ağacın üst dallarındaki erikler tükenmişti, alt dallara ulaşmanın yolu ise
müdürün bahçesine girmekti. Tuysuz bir belletmenin "sizi mudure soylerim, mudura
goturecegime dovdugume sukredin" demesiyle korktugumuz o adamin bahcesine girmek
asla dusunulemezdi.
Bir gun 4-5 kisilik bir cete olarak birimiz sarkip digerlerimiz onu tutarak erik
avina baslamistik ki, mudurun bahce kapisi acildi. Agir adimlarla yurudu mavi
gozlu bir adam, agacin altina gelip yukari bakti.
Korkudan olebilirdik. Oyle ya okulun belletmeni tırnaklarimizi kirarak
dovuyorsa, bizi vermekle korkuttugu mudur kemiklerimizi kirardi. Birazimiz iceri
kacabildi, yaribeline kadar sarkmis gorundukten sonra artik kacsam ne fayda diye
dusunerek, bari hesap vermek uzere pencerede kalan bazilarimiz ise oylece
bakakaldi. Ben bakakalanlardandim.
Mudur yaklasti. Agacin altina geldi. Agaca dogru hamle yapti... Ne zaman gelecek
saldiri diye dusunurken, dallara uzandi, birazdan arka cebinden utulu, cizgili
bir mendil cikardi..
Sonra pencerenin altina gelip tut diye bir sey firlatti. Yakaladigim cikin
yapilmis mendilin ici yesil erik doluydu.
"Bir daha sakin egilmeyin, erik isterseniz soyleyin" diyerek yukarida sevincten
deliye donmus cocuklarina bakti.
O gunu ve o mavi gozlu adami hic unutmadim. itiraf ediyorum, adini ancak o
olaydan sonra ogrendim, ilk gordugumde sizi cok seviyorum demek uzere adini
ezberledim. Kismet olmadi.
Sonrasinda ona ve ulkeye olanlari anlamamak olanaksizdi. Nice insanlar iceri
alinmisti, dusunce sucu diye bir seyin varligini ogrenmistim. Ertesi sene yeni
bir mudur gelmisti ve okul duvarlarinda "fasist mudur defol" yaziyordu, benim
giden mudurumun fasist olmadigini da o zaman ogrenmistim. Sonra bir suru sey
ogrendim, hayata ve kendime dair.
O gun ogrendiklerim bugun hala guncel bilgiler. Dusuncesinden dolayi hapse
alinmak, değil okunmasi basilmasi ve hatta yazilmasi bile yasaklanan kitaplar,
ozgurlugumuzun gercek değil sanal oldugu, her an suclanabilecegimiz, zorbalikla,
gericilikle savasmanin zorlugu, demokrasinin "ileri"sinin gerisinden de beter
oldugu...
Aradan gecen 30 yilda bir de cesaretin kolay bulunmadigini, lafla peynir
gemisinin yurumedigini, ahkam kesmenin eyleme gecmekten cok daha kolay oldugunu,
elini tasin altina sokmanin adanmis bir yurek istedigini ogrendim. İnsani
tanidikca, umudum azaldi.
Simdi aldigim bu haberle; insanligini yakindan bildigim birinin, 60'tan fazla
kitap yazarak lafini soylemeyi de esirgemeyen, kendini BAL'daki cok sayidaki
cocugu gibi fikri ve vicdani ozgur, dusunen ve cesaretle yola koyulan cocuklar
yetistirmeye adamis bir adamin elini tasin altina da koydugunu goruyorum.
Siyasetin icini ve secime gitme motivasyonlarini az cok bilen biri olarak, bir
suru "durumu kendine yontmak" için aday adayi olan insanin yaninda, gercekten
yurekleriyle idealleri için aday olan az sayidaki insanin her tur destegi hak
ettigini dusunuyorum. Saadettin ogretmenimize adaylik konusunda yardim için
neler yapabilirim, kimlere ulasip o bir mendil dolusu erigin hakkini oderim diye
dusunuyorum..
böyle kendi kendime dusunurken size de yaziverdim iste bunlari...
Erikler yine cicek acti.. Bahar..
Sevgilerim ve umudumla...
ays. the mutluelma '86
Valikonagi Cad. Sezai Selek Sk.
Hersek Apt No:4/B KAt:4 D:11
Nisantasi - Istanbul
Ofis: +90 212 3431990-91
GSM: +90 532 3046655
www.tangrampsikiyatri.net