Şifre: Şifremi Unuttum
     
Üyelik
  Web Üyeliği
  Kullanım Kuralları
Balmed Hakkında
  Tüzük
  Bize Ulaşın
  Yönetim Kurulu
  Dernek Üyeliği
Kariyer
 
  Kariyer Alanı
Alışveriş
  Mağaza
İlan Panosu
  Emlak
  Vasıta
  Eşya
  Özel Ders
  Diğer



ANILAR
YENİ ASIR 4 HAZİRAN 1982 CUMA
BİNBAŞI'DAN HABER VAR
"NEWYORK - GELİBOLU KÜREKLE"
CUMHUR AYDIN'79
"KAYBOLUYORSUN"

"ZÜMRÜT ADA İRLANDA"
Seyahat anısı, Hakan Topaloğlu'81

 

Avrupa’da görmediğim birkaç ülkeden biri de İrlanda idi. Hem yolum düşmemişti, hem de vize almak çok zordu. Kısmet 50 yaşıma imiş.
İrlanda vizesi gerçekten zor; iş için gitmeme rağmen vize formundaki ahret sorularını doldurmak zorunda kaldım. Hatta 2 kere vazgeçtim ama sağolsun asistanım yardımcı oldu da annemizin kızlık soyadına kadar soran o nalet formu doldurabildim.
Aslında İrlanda hakkındaki önyargılarım pek de olumlu değildi. Hele gideceğimiz yerin Dublin’den 3 saat uzaklıkta 10bin nüfuslu bir kasaba olduğunu duyunca “yandık” dedim “sıkıntıdan patlayacağız.”
Ancak hiç de öyle olmadı. Hem ülke güzel hem insanları keyifli:” İçimizdeki irlandalıları” bilmem ama ben “dışımızdaki irlandalıları” gayet sevdim. Canayakın insanlar, ingilizlerin soğukluğu yok. Hele içince pek keyifli oluyorlar.

Aslında yolculuğumuz da keyifli başladı. Uçak overbooked olunca 4ümüz  de business class a upgrade olduk. 4 saatlik uzun sayılabilecek uçuş geniş koltuklarda pek keyifli geçti.
Uçak Dublin havaalanı pistine tekerlek değdirince ilk dikkatimi çeken pistin hemen dibinden başlayan yemyeşil çimler ve çimler arasında dolaşan iri tavşanlar, maaşallah hepsi kuzu ebatındaydı.
Buradan bir aktarma yapacağız, yaklaşık 45 dakikalık bir uçuşumuz daha var. Ancak arada yaklaşık 5 saat vaktimiz olacak. Dublin’i  ziyareti etmek için iyi bir fırsat.
Havaalanından hemen hemen 10 dakikada bir kalkan otobüslerle şehre inmek hem çok kolay hem çok ucuz. Biz vaktimiz az olduğu için taksi tuttuk. 4 kişi için 20 € çok makul bir ücret.
Hava önce kapalıydı, sonra hafif güneş çıktı, çıkmasına ama hala çok soğuk ve rüzgarlıydı.

Dublin pek çok Avrupa şehri gibi bir nehirin denize açıldığı yerde kurulmuş, Dublin kalesi, Temple bar bölgesi, Trinity College ve kütüphanesi, Phonix park ve buradaki hayvanat bahçesi görülecek başlıca yerler. Hava muhalefeti nedeni ile güzel parkları göremedim, hayvanat bahçesi de güme gitti.
Bir başka göremediğim yer de meşhur Guiness birasının ve Jameson viskisinin üretim yerleri.
İnşallah giden bir dostum benimle buraları paylaşır.
Guiness burada gerçekten bir fenomen, her yerde  reklamı, tabelası var. Guiness sadece bira değil adeta İrlandanın simgesi. Zaten meşhur Guiness rekorları da İrlandanın publarından doğmuş; Çok içince biraz sapıtan ve iddialaşmaya başlayan İrlandalılar, bu iddialarda kimin haklı olduğu konusunda anlaşamayınca kavgalar kaçınılmaz oluyormuş. Bunu önlemek için Guiness firması en çok iddiaya girilen konuların cevaplarının olduğu bir kitabı bastırmış ve pub lara dağıtmış, sonra da bu iş gelişmiş ve Guiness rekorları ortaya çıkmış.
İrlanda gerçekten pub’ları ile meşhur; kırmızı, sarı, yeşil, mavi vs canlı renklerdeki pubların içi de dışı da çok keyifli. Publarda sunulan “pub meal” da gayet lezzetli.
Pub deyince Pubların en yoğun olduğu bölge Temple Bar . Bölge adını aynı isimli kırmızı renkli meşhur Pub’dan alıyor. Dublin’in olmazsa olmazlarından. Burada kısa bir mola verip, hem ısınıyor hem de İrish kafenin tadına bakıyoruz. İçinde viski ve krema olan hoş bir kahve.

İrlandalılar biraları kadar hatta daha fazla viskileri ile de övünüyor. Hatta onlara göre viski aslında İrlanda içkisi. (tabii iskoçlara göre de viskinin iyisi skoch viski))
Galik dilinde “ueskey” sözcüğünden gelen ve “hayat suyu” anlamına gelen viski ile ilgili pek çok güzel sözleri, hikayeleri de var. Birkaç örnek;
“herşeyin fazlası zarardır, viskinin fazlası ancak yeter.”
”viski tedavi edemiyorse tedavisi yoktur”
”Viski güneş ışığının sıvı halidir”
“Tanrı İrlandalılar dünyayı yönetmesin diye viskiyi icat etti”. ..

1800li yıllarda İrlanda’da 1200 den fazla viski üretimi yeri varmış ama İngilizler vergileri %400 artırınca çoğu kapanmış. 1880de ABD’nde 400den fazla İrlanda viski markası tüketimin %75ini oluşturuyormuş. Ancak İrlanda bağımsız bir ülke olduktan sora İngilizler dağıtım kanallarını kullandırmayınca İskoç viskisi ABD’nde İrlanda viskisinin yerini almış. “Jameson, Powers, Tallamore Dew” makul bir ücret ödeyerek alınabilecek iyi lokal markalar. “Middleton Race” gibi bir marka için ise 120€ yu gözden çıkarmanız gerek. Kesinlikle hediyelik viskinizi free shop’tan alın; yüksek vergi nedeni ile ciddi ucuz.

Dublin’in renkli sokak kapıları da görülmeye değer. Kraliçe Viktorya vefat edince İngilizler herkesin evinin kapısını siyaha boyamasını istemişler. Tabii asi irlandalılar yine muhalefeti yapmış ve evlerinin kapılarını inadına kırmızı, yeşil, sarı, mavi canlı renklere boyamışlar.

Bir başka ilginç tepkileri de vakti zamanında hükümetin binaların pencere sayısına göre vergi almaya başlamasıyla en önemli binalarının pencerelerine duvar örmek olmuş.
.
Trinity college ve kütüphanesi şehrin göbeğinde İrlandanın ilk üniversitesinin  kampüsü. Buradaki bir incili özenle sergiliyorlar ve çok değer veriyorlar
En önemli İrlandalı yazarlar arasında ilk akla geleni James Joyce. “Dubliners” = İrlandalılar isimli kitabı çok meşhur. Dönünce ben de okuyacağım. Mustafa Denizli’nin “içimizdeki İrlandalılar” eserini Dubliners’dan esinlenerek yazdığı söyleniyor.

Dolaşırken birden karşımıza “Türk İrlanda Dostluk Derneği” tabelası çıkıyor. İçeriye giriyoruz. Bizi güleyüzle karşılayan bir Türk; burada doktora yaptığını , İrlandalılara Türkçe ders verdiklerini anlatıyor. İzmir kuşadasında İrish Village (İrlanda köyü) öldüğünü 1200 kadar İrlandalının buradan ev aldığını hatta Aer Lingus’in İzmir’e direk seferleri olduğunu burada öğreniyorum. Ah bir de derneğin içindeki ağır koku olmasa ne güzel olurdu.

Saat 12 ye kadar her yer kapalı iken 12den sonra birden ortalık canlanıyor, publar açılıyor, kafeler insanlarla dolmaya başlıyor. Özellikle Temple Bar bölgesini cumartesi akşamları mutlaka görmek gerekiyormuş. Biz de bir pub’da fish and chips yiyoruz.

Soğuk ve rüzgarlı havanın izin verdiği kadar şehri gördük. Tekrar taksiye atlayıp havaalanına dönüyoruz. Valizlerimizi bıraktığımız emanetten alıyor ve Aer lingus’un 48 kişilik pervaneli uçağında yerimize oturuyoruz. Uçak gerçekten çok küçük, otobüsler bile daha fazla yolcu alır. Yerimiz  check in sırasında 3 kere değişince uçak çok dolu zannettik. Meğerse boş uçakta denge sağlamaya çalışıyorlarmış. 45 dakikalık bir yolculuğun ardından gayet sarsıntılı bir inişten sonra havaalanında da çok ciddi bir rüzgar bizi karşıladı. Son yıllarda bu kadar boş bu kadar işsiz ve küçük bir havaalanı görmemiştim. Hepsi bagajsız olan diğer 7 yolcu da gitti , bagaj bandından çıkan 4 valiz de tahmin edeceğiniz gibi bizimkilerdi..
Havaalanından 20 dakikalık bir yolculuk ile ulaştığımız Kıllarney umduğumdan çok daha güzel bir kasaba. Otelimiz de bir spa oteli, bu fiyata avrupada böyle bir otel bulmak imkansız. Kahvaltı dahil 70€ ödedik. yazın fiyatlar 2 katına çıkıyormuş. Kıllarney İrlandanın en turistik bölgesi, doğal parkları ve dağları (İrlandanın en yüksek dağı burada) çok ilgi çekiyor. Dağ dediğime bakmayın en yükseği 1000 metre.
Ring of Kerry ; 160 km lik bir gezi güzergahı, burayı turizm açısından iyi pazarlıyorlar.
İrlanda 1 saat içinde 4 mevsimi yaşadığınız ülke, sabah arabaya binerken güneş var, yolda neredeyse kar yağıyor, indiğinizde bardaktan boşanırcasına bir yağmur, sonra tekrar güneş açıyor.
Özellikle İrlanda kökenli amerikalıların bir zamanlar büyük büyük babalarının ABD’ye göç ettiği  ülkeye yaptığı yoğun ziyaretler nedeni ile Kıllarney çok popüler bir yer. Her taraf otel, pansiyon, hostel. Çok sayıda da restoran, pub, bar var.
İrlanda yemekleri umduğumdan çok daha lezzetli çıktı. 6 gün içinde kesin 2 kilo aldım,resmen göbeğim büyüdü.
Sabah kahvaltıda tatlı fasulye, patates ekmeği –hushbrown-, yulaf lapası-pordridge-, mantar, sosis, ham yiyorlar. Çay tabi ki çok içiliyor. Almak isterseniz önerilen markalar; Lyon ve Barry
İrish stew-irlanda yahnisi, fish and chips, Atlantik somonu çok lezzetli. Köyün çok yaygın yeniyor ve etleri leziz. Fish and chipsdeki balık morina balığı beyaz etli ve yediklerimin en iyisi. Atlantik somonu da çok meşhurmuş, somonu çok sevmem ama bayılarak yedim. Bunu  dışında başta İtalyan olmak üzere hind, tai, restoranları da vardı.
“Kill” kilise demekmiş. (Bize de buradan mı geldi acaba?)  Pek çok kasabanın ismi Kill ile başlıyor. Yolda geçtiğimiz küçük bir kasaba girişinde “basında tac olan bir keçi heykeli” gördük. Rivayete göre bu keçi Cromwell’in ordularının geldiğini önceden kasabaya haber vererek halkı büyük bir tehlikeden korumuş. O zamandan beri her yıl ağustos ayında 3 gün 3 gece karnaval yapıyorlarmış. Zaten İrlandalılar karnaval yapmak, eğlenmek, daha doğrusu “içmek” için bahane arıyorlar. En önemli karnavallarından biri de St. Patrick day- Aziz Patrik günü.

İrlandanın en önemli simgeleri arp, 3 yapraklı yonca, köyün ve şans getirdiğine inanılan sakallı şapkalı komik irlandalı (adını defalarca sordum ama yine unuttum). Bütün hediyelik eşyalarda bu figürleri kullanıyorlar. Tabi her şeyin “yeşil” öldüğünü da söylemeye gerek yok.

O’shea, O’connel yaygın soyadları. Bizdeki Topaloğlu, Köseoğlu gibi; basına O’ gelince oğlu anlamına geliyormuş.
Peynirleri lezzetli, zaten en büyük gelirleri tarım ve hayvancılık. Bu konuda çok iddialı ve titizler. Tarım ve hayvancılık işletmelerini çok sıkı bir denetim ve takip sistemleri varmış.

İrlandalılar 2000-2008 arası refah içinde yaşamışlar, 2008de  işe büyük bir ekonomik krize girmişler. Bu kriz hala devam ediyor, işsizlik oldukça yüksek.
Kimilerine göre 5 milyon, kimilerine göre 6 milyonluk bu adada iki ülke var. Kuzey İrlanda’nın  başkenti Belfast  İngiltereye bağlı, yaklaşık 1 milyon nüfuslu. IRA kuzey İrlandanın bağımsızlığı için uzun yıllar İngiltere ile savaştı. Bir zamanlar terörle anılan Belfast’in da artık güvenli olduğu söyleniyor.
Adanın esas büyük Güney kısmında yer alan İrlanda cumhuriyeti; yaklaşık 5 milyon nüfuslu, başkenti Dublin. Sinn Fein ıkı İrlandanın birleşip bağımsız tek güç olmasını isteyen politik hareketi temsil ediyor. İrlanda dili; İrish, Keltık, Gaelic sanki Norveççeyi andırıyor. Latin dilleri ve İngilizce ile hiç bir benzerliği yok.
6 günlük iş gezimizde gündüzler çok yoğun geçti, daha çok akşamları değerlendirmeye çalıştım. Biraz da geliş ve dönüş gününde birkaç saat etrafı gezebildim. Özellikle Kıllarneyin hemen kenarından başlayan doğal park içindeki yürüyüş yolu harikaydı. Dere kenarındaki geyikler, yol kenarlarında hiç bir atık-pislik olmaması, özenle korunmuş şatolar, yemyeşil ortam insana huzur veriyor. (Bu sırada Fenerbahçe’den gelen UEFA yarıfınalı haberi de ayrıca beni mutlu etti.)

Özetle; İrlanda vizesini almayı göze alıyorsanız görülmeye değer bir ülke Dublin başlı başına bir hedef. 2 gün yeter de artar bile. Ring of Kerry bölgesi de doğa, huzur için görülebilir. Özellikle Kıllarney’de kalıp buradaki yan yana 3 golün kenarındaki Kıllarney national park içinde yürüyerek, bisikletle, atla, kayıkla gezerek Ross kalesi, Muckross house, görülebilir. Bölge golf turizmi açısından da çok gelişmiş.
Havası çok serin, yazın sıcaklık en fazla 20 derece oluyormuş, şu soğuk olduğundan yazın bile gole giren çok azmış.

6 gün şu gibi akıp geçti. Dönüş yoluna geçtik .Bu kez minik havaalanı daha kalabalık; bizden önce Ryan air in yolcuları Londraya uçacak. (Bu arada ucuz charter havayolu şirketi Ryan Air in de İrish olduğunu öğrendim.) Tam bu sırada bekleme salonu televizyonunda “son dakika” haberi olarak denize düşen Lion Air uçağının görüntüleri yer almaz mı? Aslan olmuş Deniz aslanı.. Neyse ölen falan olmamış. Tam da uçak yolculuğu öncesi aldı mı bizi bir korku. Zaten hava çok rüzgarlı, uçak minicik bir pervaneli pir pir!!

Saat 1230 da kalkacak uçağımız 1220de piste indi, “Eyvah; en az 1 saat rötar olur” derken 10 dakika içinde gelen 10 kadar yolcu indi hemen ardından biz bindik ve uçak zamanında kalktı, “durağa dolmuş yanaşıp kalkması” gibi bir şey.. Uçakta bu kez 20 kişiyiz. Hostes; “3 kişi ile uçtuğumuz günleri biliyorum” demez mi?

Havaalanına erken geldim, biraz free shop dolaştıktan sonra çok iyi saklanmış ÇİPyi buldum. Bu yazıda paylaştığım viski ve bira ile ilgili bilgi ve hikayeleri de ÇİPnın konuşkan görevlisinden aldım. Eh biraz İrish viski denedikten sonra körüğü de bulmak kolay olmadı haliyle. Uçak dolu ama upgrade olacak kadar değil bu kez. Yine de şanslıyım; Exit’de ayağımı uzattım, misil misil uyumuşum 3 saat boyunca. Son 1 saat mı ne yaptım ? İşte bu yazıyı yazdım

 

<<< geri
 
eNroll® CM
BALMED, İzmir Koleji ve Bornova Anadolu Lisesi Mezunlar Derneği 2018